Evim / Tesnim


Güneşin ilk ışıkları ile yarışırcasına kalkmıştı o gün. Geceyi çok uyuyarak geçirdiği de söylenemezdi zaten. Ama içindeki heyecan ona saatlerce uyunan uykunun vereceği dinçliği vermişti. Sürekli kendine “sakın ol” telkinleri verse de bastıramıyordu heyecanını. Hazırlıklara başladı hemen. Birkaç parça kıyafet, diş fırçası, kitapları falan derken küçük bir çantayı doldurdu. Çabuk hazırladı bunları zira alışmıştı bu aralar çantasını alıp alıp çıkmaya; kaplumbağa misali evini sırtında taşımaya kâh orası kâh burası… Kapıdan çıkarken bir nefes aldı ve “her şey güzel olacak” diye fısıldadı. Hızlı adımlar ile yürümeye başladığı yolun dolambaçlı sokaklardan, dik yokuşlardan , sert virajlardan oluştuğunu biliyordu olsun, olsun… Yine de bitecekti bu başlanılan yol! Cesaret toplamak için elini cebine götürdü. Güzel günlerden ayırıp kenara koyduğu bir tutam saadeti çıkardı dikkatle, içine çeke çeke kokladı. Kokulardan hatırlanırmış geçmiş. İtina ile cebine yerleştirdi tekrar. Otobüse binince başını cama yasladı hemen oturduğu koltukta. Hep yapardı bunu. Ama bu sefer sadece bakmaya değil görmeye de niyetliydi. Hatta kulak vermeye. Yanına aldığı kitaplardan birini aldı açtı. Sayfalarının arasında çiçek misali kuruttuğu “neşe”yi çıkarıp saçına taktı. Şimdi biraz daha dikti omuzları zira hayat böyle daha kolay karşılanıyordu. Gülmesini, güldürmesini bileceksin bu hayatta diye düşündü. “Yaşamak…” Bu kelimeyi bir daha tekrarladı; yaşamak… yaşamak… sonuncusunu farkında olmadan yüksek sesle söylemiş olacak ki yanındaki kadın dönüp baktı. “ Pardon” dedi mahcup bir edayla başını hafif öne eğerek. İşte böyle yüksek sesle, vurgulayarak, altını çizerek, uğraş verip, kıymet bilerek ; saçtaki beyazın, yüzdeki kırışıklıkların, dizdeki kireçlerin hesabını vererek, anısını hatırlayarak dolu dolu yaşamak… Takvimdeki her bir günün kağıdını kopartıp “bu güzel günün anısı” olsun diye saklamak istercesine yaşamak… Yine derin sulara dalmıştı ki kıyıya doğru kulaç atmaya başladı çünkü ineceği durağa gelmişti. Kalbinin sesini kulakları işitiyordu etraftaki gürültüye rağmen. Ruhu kanatlanmıştı adeta. Başını kaldırıp baktı önünde durduğu binaya. “Evim” diye bir kelime çıktı iki dudağının arasından. O öyle bir çıkıştı ki sanki tüm kalabalık, yerde gezinen karıncalar, havada uçuşan kuşlar hepsi işitmişti bu sesi. Kıpırdamaksızın elinde çanta gözünde yaş ne kadar süre bakakaldığını bilmiyordu evim dediği binaya. En sonunda camlardan birindeki perde aralanıp el sallayınca biri kendine geldi. Artık sadece ruhunda değildi sanki kanatları. Uçarcasına girdi binaya. Evet o binaya girmişken ne siz sorun niyeydi evden bu ayrılık ne de o anlatsın. Kavuşmanın güzelliği kalsın hepimize…
TESNİM