Ah… Şimdilerde ne kadar yalnızım. Ve kimsesizim.
Doğup büyüdüğüm, yıllarımı geçirdiğim şehre ne kadar
yabancıyım. Yine eskiden olduğu gibi şehrimin sokaklarında
dolaşıyor caddelerini adımlıyorum. Lakin eski günlerin neşesi
yok gibi hissediyorum kendimi. Sanki ben burada hiç
yaşamadım, burada arkadaşlık ve dostluklar kurmadım gibi.
Ruhum öylesine yabancı, soğuk ve endişe dolu. Eski
arkadaşlarım tanıdıklarımdan bazıları selam bile vermeden
geçiyorlar. Sanki bir yabancı gibi görmezden geliyorlar ya da
soğuk bir hal hatır sorma faslının ardından bir an evvel
gitmek, gidip kurtulmak ister gibi davranıyorlar. Onlar için
ben artık bir suçlu, bir teröristim. Uzak durulması gereken
biriyim.
Caddelerden eskiden olduğu gibi yine insan seli akıyor.
Ve ben bu insan seli içinde bir yabancıyım. Daha önceki
geçişlerimde ne mutlu mesut insan olduğumu, karşılaştığım
insanlarla daha farklı duygu ve düşünceler içinde
konuştuğumu ama bunu o zamanlar anlayamadığımı
düşündüm. İnsan sahip olduğu güzelliği kaybedince anlarmış
ya o hesap.
O zamanlar canımın istediği yöne gider, keyfimce dolaşır,
karşılaştığım tanıdıklarla dostça selamlaşır gülümseyerek
bakışır, sevgiyle kucaklaşır, hal hatır sorardık. Hiçbir endişe
duymadan, kimse tarafından rahatsız edilmeden gezer
dururdum. Bugün ise insan selinin aktığı bir karınca g
yuvasını andırırcasına bir amaç uğruna koşuşturduğu bu
caddelerde sokaklarda ben amaçsız gayesiz dolaşan bir
serseriyim, bir yabancıyım şimdi.
Bu duygu ve ruh hali içinde yürürken eski tanıdıklarımdan
biri göründü karşıdan. Bir yılı aşkın bir zaman olmuştu
görüşmeyeli. Bu arada çok şeyler değişmiş, hayat bize farklı,
acı ve unutulmaz şeyler yaşatmıştı. O yine eski günlerde
olduğu gibiydi eski işini, hayatını sürdürüyordu. Ya ben, ben
öyle miydim? Zalim bir iktidarın bitmek bilmeyen hırsının,
öfkesinin kurbanıydım. Alnıma çalınan o kara yaftayı
üzerimde taşıyordum. Mesleğim elimden alınmış, bir çırpıda
yıllarımı verdiğim işimden atılmıştım. Dahası onurum
zedelenenmiş alnıma terörist damgası vurulmuştu. Bu
nedenle uzun bir aradan sonra gelen bu karşılaşma da
eskinin sıcaklığı yoktu.
Merhaba hocam, . Kötü günlerin bir kısmını atlatmış
olmanın verdiği teselliyle “sağ olun, teşekkür ederim” diyerek
karşılık verdim.
Ne haber, nasılsın. Ne yapıyorsun? Sorularıyla bugüne
geldi muhatabım. Yaşanan yaşanmıştı. Şimdi yeni bir
hayatın başındaydım. Hayat her şeye rağmen devam
ediyordu ve hayatın devamı için benimde bir şeyler yapmam,
yapıyor olmam gerekiyordu. Muhatabım bunu soruyordu.
Bunu gerçekten merak ediyor muydu yoksa karşılaşmalarda
söylenen, sorulan alışılmış sorulardan bir olarak mı
soruyordu bunu bilmiyorum
“İyiyim” diye yanıtladım. “Çok şükür yıkılmadık,
ayaktayım. Ölmedik yaşıyoruz” diye devam ettim. Onun kısa
sorularını bende kısa ama imalı sözlerle cevaplandırdım.
Kısa sürdü muhabbetimiz. Ayrıldık o yoluna ben yoluma.
Onun için hayat aynıydı. Benim için ise çok şey değişmişti, o
eski günlerden eser yoktu. Haliyle bu karşılaşmamızda da
eski günlerin çok farklıydı. O günlerin neşesi, sıcaklığı yoktu.
Yaşanan zamanın soğukluğu girmişti araya.
Sonbaharın hüzün veren havasında yaşadığım acıların
ruhunda estirdiği fırtınalardan kurtulmak biraz kendimi
avutmak, zihnimi dağıtmak için çıktığım sokakta, şehrin en
işlek caddesinde bir ikindi sonrası güneşin guruba doğru
kaydığı saatlerde hüzün dolu ve düşündürücü bir ruh hali
içinde yürüyordum. Sebebini bildiği bir huzursuzluk vardı
içimde. Ve onu bir türlü atamıyor, atıp kurtulamıyordum. O
da benimle birlikte yürüyordu içimde. Yürüdükçe de
büyüyordu. Büyüdükçe de huzursuz ediyordu.
Gökyüzü berrak, hava güzeldi ve ben şehrin en işlek
caddesinde her biri bir amaç içinde bir hedefe doğru yürüyen
kalabalığın içinde hedefsiz ve amaçsız bir şekilde ne yana
gideceğini bilmez halde yürüyordum ürkek adımlarla.
Evden çıkarken düşündüğüm ve hayal ettiğim bir sahne
değildi bu yaşadıklarım. Yaşadıklarımın ağırlığı çökmüştü
üstüme ve ben o ağırlığın altında ezilirken hayatımın
değiştiğini bir kez daha idrak ettim. Dolaştığım kalabalıklar
içindeki yalnızlığım ruhuma işledi. Yalnızlığın ruhumu saran,
boğan havasında daha fazla sürdüremedim yürüyüşümü.
Sığınacak emin bir liman aradım. En emin yer evimdi. Bir
amaçtan yoksun sele kapılan bir yaprak misali sürdürdüğüm
bu yürüyüşü sonlandırarak geri döndüm. Ağır adımlarla
yürüdüğüm yoldan bu defa hızlı adımlarla yürüyerek eve
geldim. Kendimi evimin sıcak havasının içine attım. Dışarının
boğucu, soğuk havasından yuvamın, ailemin sıcak ve huzur
veren havasında kendime geldim.