Kızlarımla ders çalışırım zaman zaman.
Biri kimya mühendisliğinde okuyor.
Uzakta olmak engel olmuyor.
Bazen telefonda da anlatıyorlar bana derslerini.
Bardağı taşıran son damlayı anlattı bana bir keresinde heyecanla. Bardağın ‘silme’ değil de ‘tepeleme’ dolmasını.
Hani marketten aldığınız toz şekeri bir kaba doldurursunuz.
Bir bıçağın kenarı ile yüzeyi düzelttiğiniz zaman.
Boş dolar.
Fazla şeker dökülür.
İşte bu, ‘silme’ doldurmadır.
Koymaya devam edersiniz.
Küçük bir tepecik olur kabın üzerinde.
Artık kabınız iyice dolar.
Bir tane daha toz şeker almaz o kap.
Koyduğunuz son şeker tanesi
Sadece kendi dökülmez
Yanına aldığı başka şeker taneleri ile beraber dökülür kaptan dışarı.
İşte buna bardağı taşıran son şeker tanesi denir.
Keza tuz, keza pirinç…
Katılarda böyledir de
Sıvılarda da bu böyle
Kızım bunu anlattı bana
Bardağın üzerindeki son damladan bir önceki tepeciğin bardağın kenarı ile yaptığı açının hesaplanmasının bir formülü varmış…
Önce küçük bir tebessüm,
Sonra süzülen birkaç damla gözyaşı
O, ne tebessümü anlayabildi
Ne de gözyaşını
Heyecanla devam etti anlatmasına
“Senin konun değil ki” dedim içimden
“O, benim konum”
‘Bardağı taşıran son damla’
Kimya işgüzarlık edip o konuya da el atmış
Allah son damlaya çok kıymet veriyor,
Bardağı taşıran…
27 bilinmeyenli bir denklemin içinde,
Son damlanın ayrı bir yeri var.
Hz. Ömer’in müslüman oluşunu ele alın
“İki Ömer’den biri” duası
27 bilinmeyenli denklemin ilk bilinmeyeni
Hidayet kaynağını öldürmek üzere yola çıkma
Yolda karşılaştığı bir sahabenin
Ne yaptığını bilmeden
“Sen önce kız kardeşin ve eniştene bak” demesi
Siz o sahabeyi suçlayadurun
Denklemden haberiniz yok ki
Bardak doluyor
Ömer’in yolunu değiştirip kız kardeşinin evinin yolunu tutması
Bardak doluyor
O anda evde bulunan Kur’an öğreticisinin alelacele saklanması
Denklemi bilmiyor ki
Dövülen enişte
Bardak doluyor
Kız kardeşinin yüzüne aşkedilen şiddetli bir tokat
“Ey Ömer bil ki bizi öldürsen bile
Biz bu dinden vazgeçecek değiliz”
Bir kadın,
Cesaretin adeta ‘adı’ haline gelmiş Ömer’in karşısına dikilmiş bir cesaret abidesi.
Ömer küçüldükçe küçülüyor
Ya da büyüdükçe büyüyor
Bana o okuduğunuz şeyden bir parça getirir misiniz?
İste bardak taştı
Kızım sen hangi açıyı hesaplayacaksın bilmiyorum ama
Burası benim konum
Denklem tamamlandı
Değişen ses tonu
‘Denklemin sahibi’ ‘duanın sahibi’ne haberi uçurdu bile
Hz. Ömer’i böyle pürsilah görenler telaşlı
“Amanın Ömer geliyor!”
Dudaklarda bir tebessüm
“Bırakın gelsin”
Hz. Ömer’i bize kazandıran Hz. Fatıma’nın haykırışı,
Bardağı taşıran son damla…
Takip edelim mi son damlaları?
“Ömer haa! Halife olmuş. Ben mi O’nun ayağına gideceğim? Beni ve bu çocukların halini görmeyecektiyse ne diye halife oluyor?”
Un çuvalını sırtlanan ve yağ tenekesini de arkadaşı İbn-i Abbas’a veren Hz. Ömer.
Ertesi gün gece evine gelen adamın halife olduğunu öğrenen kadının hiç ezilip büzülmeden “İşte şimdi halifeliği hak ettin” deyişi…
Sa’d İbn-i Ebi Vakkas’ın ve Mus’ab bin Umeyr’in çok sevdikleri annelerine “Anacığım bizi tercih yapmaya zorlarsan elbette Allah Resülü’nü (SAV) tercih ederiz” demeleri…
“Ben mumu düşürmüs gibi yaparım. Biz karanlıkta boş tabağa kaşık sallarız. Allah Resulü’nün (SAV) misafirini aç bırakmak olmaz şimdi. Hadi elini çabuk tut.” diyen sahabe…
Son damla, adına cami yaptıran padişahın yaptırdıgı cami değil. Son damla “Bu ameleler çok yorulmuşlar. Onlara bir bakraç yoğurttan ayran yapayım da içsinler, serinlesinler.” diyen teyzenin ayranı. Belki de “Oh bee!” diyen bir işçinin şükrü, duası. Gece kabus gibi uyanır padişah. Bir bakraç yoğurt kefenin bir ucunda, diğer ucunda koskoca cami. Çok hafif gelmiş. Çoktan havalanmış bile cami…
Belki de üç savaş gazisinin hiçbirine nasib olmayan bardakta kalan son damladır denklemin sahibinin denklemdeki son bilinmeyeni, kimbilir. Ve bardağı taşıran son damladır o…
Olumsuz, bardağı taşıran son damlalar da var. Allah Resulü (sav) ilk tebliğini yapacak. Örtüsüne bürünen kişi. Bütün Kureyş’i toplar bir meydana. İmanı tebliğ edecektir. Tevhidi. Esbaba tevessül eder. Herşeyi düşünür. Herşeyi hesap eder. Ama amcası. Öz amcası. Sabote eder bu toplantıyı. “Tebben leke” der Allah Resulü’ne(sav). “Bizi bunun için mi buraya topladın?” Herkes dağılır. Toplantı başarısız olmuştur. İlk kötü, en kötü ünvanını alır amca. Hidayet kapısı herkese açıktır. Ebu Süfyân’lar, Halid’ler İkrime’ler müslüman olur. Ama Ebu Leheb hidayet sofrasındaki nasibini kaybetmiştir. Bardağı taşıran son damladır yaptığı. “Sana tebben!” der Yüce Yaratıcı. Nasipsizdir o artık. Demiyecekti onu. Taşırmayacaktı bardağı…
Kötü bir kadın iyi bir iş yapar. Kuyudan susuzluğunu gidermiş olarak tam çıkıp gitmek üzeredir ki çok susadığı her halinden belli bir köpek gelir uzaktan dili bir karış dışarda. Üşenmez, küçümsemez yapacağı iyiliği. Tekrar kuyuya iner ve ayakkabısına doldurduğu suyla susuzluğunu giderir hayvanın. Köpegin içtiği son damla, bardağı da taşıran son damla olmuştur. Onun bir şeyden haberi yoktur aslında. Ama işte kalem kırılmış hüküm verilmiştir. Cennetliktir o artık. Büyüğümüz, “Allah ona hidayet kapısını açtı ve doğru yola hidayet etti” diye yorumlar bu hadisi…
İyi bir kadın bir kediyi hapseder. Taa kedi acından ölene dek. Neden yapar bilinmez. Hani esfel-i sâfilin yanımız da var ya. Dikkat etmek lâzım. Her köşe başını tutan bir şeytan ve içimizdeki nefis. Hatta bir yazarımız buna “İçimizdeki şeytan” der. “Şeytan sizin kan damarlarınız arasında dolaşır” der Allah Resulü (SAV) de… Bardağı taşıran son damla işte. Hidayet hakkını kaybetti. Büyügümüz bunu da “Küfür ve dalalete saptı. Hidayet hakkını kaybetti.” şeklinde yorumlar. Kadın cehenneme hak kazandı.
Şeytan ayrıcalıklı bir yere sahipti melekler arasında. Ama bu ayrıcalıklı yeri kötü akıbetinden kurtaramadı onu. “Beni ateşten, onu topraktan yarattın.” dedi. “Ben mi ona secde edeceğim? dedi. İşte bardağı taşıran son damla. Defol oradan! Kovulmuş şeytan…
Bizim de bardağı taşıran son damlalarımız var mı? Münkesir bir kalp. Yaşlı bir çift göz. “Beni namerde değil merde dahi muhtaç etme.” diye yalvaran bir dil. Okuyucularının kalbinde bir titreme hasıl eden bir kalem…
Demek karar, bardağı taşıran bu son damla ile veriliyor. “İmanımdan zerre kadar endişem yok!” Kibir kokan bu aşırı emniyet sözü bardağımızı taşıran son damla olmasın. Ya da “A be evladım ben kırk yıldır görüyorum adımın karşısında yer alan o ‘cehennemlik’ mührünü. Ama başka bir kapı mı var ona gideyim!” diyen şeyhin samimi yönelişi mi? Ya da ikramı ile ihsanı ile bize lütfedilen konumumuzla bağdaşmayan günahlarımız mı? Ya da gece aç yatağına giren bir komşumuz mu? Ya da bebeği ile hapiste kalan bir annenin çığlığı mı?
Bazen içinde bulunduğumuz durumda yolumuzu tıkayan kaya o kadar büyüktür ki bir son damla yetmez kayanın biraz daha açılıp yolumuzun engelini ortadan kaldırmaya… O zaman biri bir fikir atar ortaya. “Hadi hep bir araya toplanalım da ‘O’nun için, sadece O’nun için yaptıklarımızı anlatalım O’nun huzurunda. Katıksız olanlarını. Sadece O’nun için yaptıklarımızı. Katlandığımız mahrumiyetleri. Aslında bir zarfa koyup göndermiştik Ulu Dergâha. Ama işte bugün lazım oldu. Çıkışımızı kapatan şu kayayı yerinden koparmak için.”
Gözünüzü seveyim;
Hakkımızda topyekûn olumlu kararlara vesile olacak olumlu son damlaları kovalayın. Hakkımızda verilecek olumlu kararları erteleyen ya da verilecek olumsuz bir karara neden olacak bardağı taşıran son damladan çekinin. Bu zamanda vebali büyük olur.
Kimya da kim yaaaa!? Bu, benim konum…