Havalar ısınınca fark ettim kolundaki dövmeyi. Kolunda dediysem bileğe yakın yerde iç tarafta. İlk anda sormadım, dövmeyi uzaktan anlamaya çalıştım. Bir yazı vardı Arapça bir de kalp sembolü. Ertesi gün merakımı kantinde giderdim. Kahvemizi aldık küçük masaya oturduk. Ben kolunu göstererek “bunlar nedir” dedim. “Dövme” dedi. “Biliyorum da anlamı ne dedim” Yüzüne baktım birden süzgün bir hal aldı. Nasıl bir şeydir insan yüzü ve o yüzdeki göz? Anlamak mümkün değil. Nasıl oluyor bir an dalgalı bir deniz bir an bir şelale bir an durgun bir göl halini alıveriyor.
Suriyeli Ali. Kız kardeşi ile gelmişler bu gurbet ellere. İltica etmişler. Annesi babası ve diğer kardeşleri Suriye’de imiş. “Onları çok özlüyorum, hele annem” dedi.
Ali birden kalktı yerinden ve kantinin otomatik dolabına gitti. Parayı atıp bir paket aldı geldi. Kahvelerimiz henüz bitmemişti. Ben Ali ve arkadaşının masasına oturduğum için misafir sayılıyordum. Bu yüzden bana bir şey ikram etmek istemişti. Muzlu gofreti açtı bana ikram etti. Ben “beraber yiyelim” dedim. Gurbette, iltica ettiği memlekette aldığı yardımla kıt kanaat geçinen inanmış bir genç Ali. Biraz Türkçe konuşuyor. Türkiye üzerinden gelmiş. Üç ay yürümüş sınırdan sonra. Gönlü bahar gibi. Tebessüm eksik olmuyor yüzünden.
Derse birkaç dakika kalmıştı. Ben bileğine odaklandım yine. Ali anladı ve bileğindeki dövmeyi yaklaştırdı. Arapça okuyordum az çok. Bilek tarafında Ali yazılıydı. Sonra kolun kalın kısmına baktım. Bir kalp çizilmiş ve üzerine de “ümmi” yazılmış. “Annem” diyordu kalbinin tam üstünden Ali. Damarlarında hissediyordu annesini her an demek ki. Ben yine de sordum. “Annen değil mi?” “Evet, annem.” dedi. Ben de mahzunlaştım o an. Ben de yaşlı annemden ayrıydım beş yıldan beri. “Kaç yıl oldu annenden ayrısın” dedim. “Yedi yıl” dedi. Bu sefer Ali daha bir mahzunlaştı. “Yedi yıl, az zaman değil” dedim.
Kalktık sınıfa doğru yürüdük. Aklım Ali’ni bileğindeki dövmede daha doğrusu “ümmi” yazısında kalmıştı. Ders mi? Bundan daha güzel ders mi olur? Ali’ye “anne ne demek?” diye sorsam acaba ne derdi?
eminosmanuygur
Sessizliğin yazgısı…
Hikayelerdeki filmlerdeki olaylari yaşıyoruz. sanki üç boytlu film seyrediyoruz ve başrolünde olduğumuz bu filme ait değiliz, sadece seyirciymişiz gibi geliyor bazen.
bu gün geçen hafta babasının cenazesine Nazilliye giden bir arakadaşla konuştum. O oraları anlatti, ben de bir iki araba eskortluğunda o ezbere bildiğim yollardan son kaçış akşamı, maceralı yolculuğumu tekrar hayalimde yaşadım. 4,5 yıldır ayrı yaşadığım ailenin özlemi içine bir taş gibi çöreklendi.
şiir gibi hayatlarımız vardı şimdi şiirlerini yazıyoruz.
https://youtu.be/K3L2Lb4mNEA