Kısır kaldı kelimeler, eksik kaldı ifadeler. Düğüm düğüm boğazımda heceler. Amalar, fakatlar gereksiz konuşmaların başlangıcı oldu. Ne desem hep manasız kaldı. Çünkü anlatamadım biz büyüklerin yaş ilerledikçe daha çok saçmaladığını. Yaşama dair her sözümüzün lafta kaldığını itiraf edemedim. “Biz büyükler sadece bedenen büyür ama ruhen küçülürüz çocuk” diye itiraf edemedim. “Senin ruhunun enginliklerine aklımızla anlamlar yüklemeye çalışırız, saçmalarız çoğunda” diyemedim. Her şey eksik kaldı. Yarım kalan cümleler arasında gözlerini yumdu bir gecenin karanlığına daha, koca yüreklim.
Bana uzun satırlar yazdıran, koca yüreklimin öğrendiği yeni terimlere yüklediği anlamlar. Pek fena çarpıyor bir de bu anlamları suratıma. Derin bir ah ve binlerce pişmanlıklar arasında cevap aramak varya, pek çetin iş doğrusu.
Hayatımızın olmazsa olmazı, pek çok şeyden biri ya matematik. Koca yüreklimin tabiriyle matemamik. Merak bu ya bölme işlemini görmüş. Görmüş de hemen de kavramış aslını. Yetmemiş yorumlamış kendince. Bölme işleminin de yara açacağını nerden bileyim. Dedim ya biz büyükler lafta hayatı pek kıymetli ve anlamlı yaşarız. Ama özde pek de öyle değil. Yaşayan bulunur tabii. Ama az bulunur onlar da. Bölme işlemi rakamları böler. Kaç parçaya istersek, bize ne lazımsa. İstediğimizi alana dek böleriz. Bitirene kadar sayıyı, durmaksızın devam ederiz. O bölme bir de bize, hayatımıza dokunursa ya? Bizi bitirene kadar bölmeye devam eder mi? Belki de ilkinde halimize acır ve ilk hamlede bırakır. Ya da istediğini alana kadar bölmeye devam eder. Ee ne de olsa asıl vazifesi bölmek değil mi? En küçük parçaya kadar, artık bölünecek bir şey kalmayana dek.
Keskin, acı dolu bir sitemle kurulan cümleler ‘’ Ben babamla kalmak istiyordum. Ama sen böldün. Matemamikte bölme var ya onun gibi böldün.’’ Hayretler içinde kalmamak elde değil. Bir anlık bağdaştırmayla kurulan cümleler aslında ne çok acıyı, öfkeyi saklıyor içinde. Nasıl bir inilti aslında derinlerden gelen. Nasıl bir özlem bu? Çocuk! “Daha çok küçüksün” desem haksızlık olur bu tokat gibi gerçekler karşısında. Anlamsız ayrılıklar yüzünden ne çok ağlayan inleyen koca yürekli var bir yaradan bilir. Ana, baba, memleket, kardeş daha nice hasretlikler. Bir gecede bozulan aile hayatının darmadağın olmasıyla ne acıları yuttu gariplerim. Peki biz büyükler nerdeydik? Ne yapıyorduk koca yüreklim böylesi ateş topunu yutarken? Kendi iç buhranlarımızla, dışarının tazyikiyle, bedenen koruma telaşıyla evlatlarımızın ruhlarındaki derin yaralara göz kapattık. Aslında kapatmadık da biz de ne yapılır bilmediğimizden sustuk. Bekledik, zaman dedik. Alışır elbet. Alışacaktı başka çare yoktu. Her şeye alışacaktı.
Nitekim beden her şeye alıştı da ruh özlediği sevgiye, kokuya özlem duymaya alışamadı hiç. Korkulan gecelerin yataktan fırlayarak kalkılan anlarında arananı görememeye alışamadı gözler. Gece karanlığıyla şahit, “Ben babamı çok özledim” diyen yavruya. Daha bir kalınlaştırır karanlığını geceler o anlarda. Cümleleri karanlıkta yankılanır durur. Uyku kaybolur, toz olur, karanlıkta uçup gider. Geriye karanlığı yıkayan göz yaşları kalır. Ve sabahın ilk ışıkları ile yorgun düşmüş minik bedenin koca yüreklisi kalır.
Çocuk işte; hele daha anaokulu çağında ise daha kolaydır ya bu hengamede bekleyişiniz, çırpınışınız. Biz büyükler düz mantıkla düşünürüz. İhtiyacı var diye ne yana çeksek gelir. İki güzel söz, on dakika oyunla avuturuz. Olmuyormuş işte öyle. Neler saklamış, nasıl yoğrulmuşsa acısıyla böyle bir bir benzetmelerle yiyorsun tokatlarını. Ben bu yürek yangınını kime sorayım? Kim verecek bu ahların hesabını? Yurdumun dört bir yanında avutacak anası bile yanında olmayan koca yüreklimin ahına kim cevap verecek? Böldünüz güzelliklerle dolu yuvaları. Bir yetmedi bin böldünüz. Bölünecek hal kalmayana kadar böldünüz. Bölmenin hakkını verdiniz. Kalansız böldünüz yalan yok. Fakat bölme işleminin dahi vefası var. Bölümde saklar böldüğünden aldığını. Değerli ve anlamlı kılar elde ettiğini. Ve gün gelecek o bölümde kalan ile yeniden yuvalarımıza kavuşacağız. Ailecek oturduğumuz sofralarımızda koca yüreklimin gülüşüne şahitlik edeceğiz.
Derya Hekim