Pencere / Bahtiyar Öztürk
-Ah pencere, ah! Bir dilin olsa da konuşsan! Ben senin yalnızlığına, sen benimyalnızlığıma yoldaş olsan ne de hoş olurdu. Aylardır şurada oturuyorum ve sadece kendisesimi duyuyorum. Ah, bir dilin olsa…
-Ah pencere, ah! Bir dilin olsa da konuşsan! Ben senin yalnızlığına, sen benimyalnızlığıma yoldaş olsan ne de hoş olurdu. Aylardır şurada oturuyorum ve sadece kendisesimi duyuyorum. Ah, bir dilin olsa…
Kıyıda durmuş üstüne doğru gelen dalgalara bakarken kaçmayı düşünmedi bile. Olur da kaçabilse bilesevdiklerini kaçıramazdı. Kendini kurtarsa bile sevdiklerini dalganın kollarında bırakması gerekirdi. Ozaman kurtulmuş olmasına nasıl sevinecekti? Kurtulmuş olması…
Bilmezdim…Bilinmezdim…Sevilmezdim…Sevinmezdim…Aşkın sırrına düşmeden önceAşkın aşkınıdır adınAdınla şereflenir gönlümAndıkça, yandıkça, kandıkçaKanar durur yüreğimKanıp durulur mu yüreğimDurma!Durulmasın gönlümGönlüme takılı süsümKıskanır gönlümSırlar, saklarlar ömründeUnutur kendiniUnutmaz seniDurma!Vurulsun gözlerim gözlerineSözlerinle sev beniEllerim değilRuhum dokunsun ruhunaRuhunda…
Sevgili…En sevgili…Ey sevgili!Uzatma dünya sürgünümü benim.(Sezai Karakoç)“Aşk gevezeliği kaldırmaz, aşk laubali işi değildir. Dilin tutulduğu zamandır.” Haksız mıdır sence Ulvi?Hani kapı çalınmış, “kim o?” diye bir ses duyulmuş. Kapının ardında…
Merhaba. Ben tırtıl, geleceğin minik kelebeği, yani şey…Siz insanlar bize öyle diyorsunuz. Size şimdikozamın içinden sesleniyorum. Evet burada iyice uçmaya elverişli olmam için sizin saat ve günkavramınıza göre 10-12 gün…
Gezinirken hayatın bembeyaz sayfasındaYırtılıyorUçurumdan boşluğa düşüyorumAcılarBir kefen gibi sarıyor bedenimiGeceyi örtüyorum acıların üstüneKaranlığın tuvaline renkleri saçıyorumEşsiz tablomda hüzünAsıyorum gönül evimin duvarınaKalemimin ucundanBir şiir tüttürüyorum duman dumanNefes aldıkça içime dolanBuğulanıyor kalbimÜrperiyor…
Acıyı izzetle taşımışım ben Namerde düşmemiş derdim, bilesin Sen çorak mevsimde zehirli çimen Toprağını hâr ederdim, bilesin ... Kundağın pislenmiş, bulanmış başın Kaç necis ateşte kavrulur aşın? Âleme ayan da kirli çarşafın…
Tut ki kendimi çizeyimVe ağlasın her karalamada mürekkebim.Tut kiSenin diyarlarında hiç sulanmamış çorak toprağın olayım.Mutluluğun ilk geceleri bana uğramaz olduYıldızları artık tam seçemez oldumTut ki körlüğümdenSenin sesin benim göz bebeklerimBu…
Bedeni şehirli ruhu sahralar dolaşan gönlü “ah”larla dolu “bir çöl avaresine” hüzünlü bir günününardından gamzelenen gönlüne kırık dökük birkaç kelam ile su serpmek istedim. Belki de su serpilmeyeihtiyacı olan bendim.…
Minik çay bahçesi sıradan basit buluşmaların şahitliğini yaparken kuşların ağaçlarda şakıyanseslerinden daha özel bir şey vaat etmiyordu. Gergindi adam, söylenecek her şeyin söylenip nihayetegelindiği gün olduğunu biliyordu. Sebepler, sonuçlar, hak…
Daha önce Amin Maalouf için; Bir kimliğe sığmayan aydın demiştim. Amin Maalouf’un denemelerinden olușan Ölümcül Kimlikler- Çivisi Çıkmış- Dünya, Uygarlıkların Batıșı üçlemesi, son zamanlarda dünyamızda yașanan adeta ikinci kavimler göçünün…
Cizlaveti epeydir takip ediyorum. Bu denemeyi yayımlayacaklar mı bilmiyorum. Şansımı denemek istedim. Konuşmayı seven birisiyim. Yazmaya çalışacağım. Eğer okunmaya değer denemeler olarak görünürse arada böyle yazılar göndereceğim sizler de okuyacaksınız.…
Yine enginliklerinde dolaştımGümüş renkli yalnızlığınBir resim tuvaliydi sandalımKamıştan bir neydi direğiŞiirli bir kağıtsa yelkeniKalemden bir olta yaptımUcuna bir virgül takıpSalladım ya nasipHayallerimi çalarkenBir rüzgar ıslığıYakamozlar göz kırptıGüneş tutuşturdu umudumuUmudum denize…
günbeyaz belki haziranbelki temmuzbelki de hiç günbeyaznoktaların işgali altında bençizgilerden evlerçizgilerden bacalarçizgilerden yollar ve dağlarkurmak koşmak istiyorum belki ses belki his belki susbelki bambaşka bir yokuş günbeyazçıktığımda içeri, girdiğimde dışarıbilmem…
Gönlün ışığı gidince,Her mâniyi bir dağ görür.Çözümler onda bilmeceUfkunda sisler görünür. ..Zincire vurulmuş gibiÂh vahla yüklü matemiBaşka kulvarda gurbeti.Daim siyaha bürünür. ..Yansır simaya çilesi.Girdap misali halesiHuzura hasım sayesi…Meltemi tufan gibidir…
Nisan yağmurları bereketli gelmişti bu sene. Feride, elinde kitabı olduğu haldepencerenin dibindeki sedirde bardaktan boşanırcasına yağan yağmuru izliyordu. ReşatNuri’nin “Çalıkuşu” romanından esinlenerek koymuştu babası Feride’nin adını. Gerçekten deçalıkuşu gibi cıvıl…
Yağmuru hayal eden güneş kadar mahzunum,Rüzgarlarda raks eden, bir toz mu benim sonum? Ilık bahar sabahı yeşillerde bir tonum,Güz başında sürünen, bir yaz mı benim sonum? Mazilerde kaybolmuş bir sevdaya…
Kül argınıGözleri nemliYol aşığıYağmur ıslatanToprak ağlatanGamı kederi dağıtanGül yangınıGözyaşını damıtanAb-ı hayatıHayatın âhıÂh…Âh sevdiği…Sever âhı…Yağmurların toprağıToplu kıyamıÖldürür de diriltmezGönül gülünün secdegâhı…“Gülüm…”Güldür gülümBakma öyleBana zulüm Gül yangınımKül argınımDargınımÖz suyu dimağımCan suyu tesellimSecdem…
Tekrar bir şeyler yazmaya başlamak için 3.5 yıl geçmesi gerekiyormuş o geceden. Hayatın donması gibi kelimeler de donarmış. Çıkmaması gerekirmiş ağızdan, yazılmaması elzemmiş.Hayat dondu sanki bizler için. Ağlamak istedik ağlayamadık.…
Uyandın mı dostum bazı gecelerde sendeZihninde yaşanmış kabusların pençeleriKayboldun mu hiç, ruhundaki karanlıklardaBir bahar özlemiyle yaşadığın demlerdeBilemezsin, gurbet vurur insana ansızın Sarar dimağını yaşanmış hatıralar bir birBir bakarsın maskat-ı resinde…