İnsan diyorum!
Öleceğini bile bile günde üç paket sigara içip söylenilenlere kulak tıkayıp sağlıklı yaşamın gereklerini
reddeder mi?
Ediyormuş meğer.
İnsan diyorum!
Normal saatinde uyumadan, uyanmadan, günaydın demeden, elini yüzünü yıkamadan, aynada kendine
gülümsemeden, saçını bile taramadan güne başlar mı?
Başlıyormuş meğer.
İnsan diyorum!
İleride ihtiyaç duyacağını bile bile eşe dosta sırt çevirip bireyselleşmeyi maharet sayar mı?
Sayıyormuş meğer.
İnsan diyorum!
Konuşmaktan, okumaktan, yazmaktan, sosyalleşmekten, gezmekten, keşfetmekten, meraktan korkar
mı?
Korkuyormuş meğer.
İnsan diyorum!
Hayatı otomatiğe alıp kendini, akıbetini düşünmeden yaşar mı?
Yaşıyormuş meğer.
İnsan diyorum!
Gayesiz, hedefsiz, değersiz, manasız bir özgüven ile şımarıkça gününü gün eder mi?
Ediyormuş meğer.
İnsan diyorum!
Hiç böyle hoyratça ömrüne kıyar mı?
Kıyıyormuş meğer.
İnsan diyorum insan!
…
Nereden mi biliyorum ömrüne kıydığını ve bütün bu olanları? Sağımdan solumdan biliyorum.
Yakınımdan uzağımdan biliyorum. Hatta kendimden biliyorum. Ne yazık ki çöp edilmiş ömürler
dünyasının yerlileriyiz.
Bir bilsek!
Ömrüne kıymak nesline kıymaktır.
Bir bilsek!
Dünya bir pencere, sırası gelen herkes bakar ve gider.
Bir bilsek!
Hakikat penceresinin önünde sadakatle durmak zor olanda ısrar etmekten daha kolay!
…
Tuhaflıklar dünyasına yapılmış bir seyahatin yolcusu olarak benimkisi ise;
Etrafta olup bitenleri dilsizce anlatmaya çalışmak!
Üzüntülere ses olmaya çalışmak!
Sanki bunca zaman söylenen sözler yetmemiş gibi acizliğimize bir de bu cümlelerle çare bulmaya
çalışmaktan öte değil. Kim bilir? Kelimelerin, cümlelerin hatırına belki bir kişi, iki kişi… Izdırabım
duanın kabul olma niyetine değer.
Kısacası…
Hayretimi susturmak için son bir çaba, son bir cümle kalmış edasıyla sormak istiyorum.
İnsanoğlu, dili altında bin bir mana taşımasına rağmen neden hakikati gizler? Bu kadar mı zordur
inanmak? İnandığını söyleyebilmek ya da inancın gölgesinde yaşamak. İnancından utanmamak. Bazen
yarım ağızla dahi olsa edilen bir ikrar her şeyi halledecekken, insan sayfalar dolusu bahane üretme
zahmetine neden kalkışır? Herkes için “her an bir umut ışığıdır” diye sordukça sorasım geliyor.
Sordukça hayıflanıyorum. İnsan yetinmek bilmeyen bir varlık. Oysa ki karar verip, talip olmaktır esas
olan. Hangi yola talipsen o yolun yolcusu olursun. Kalıba girmek için kaba ne koyduğumuza bakmak
lazım. En büyük sermayemiz olan ömür israf edilecek kadar ucuz mudur ki insanoğlu en kolay
kendinden vaz geçer. Derin bir aman çeker ve haline aldırmamayı tercih eder. Tekrarı olmayan
hayatını solunum cihazına bağlar. Entübe edilmiş ama pürneşe içinde şuursuz olmaya devam eder.
Zikzaklar çizdirir ömür defterine. Oysa acımak, esirgemek, korumak duygularını içeren merhamet;
yetimin başını okşamaya, susuz kalmış bir köpeğe su vermeye, kışın vahşi hayvanlar ölmesin diye
doğaya yiyecek bırakmaya sevk ederken, kendimizi görmezden gelmemiz bizi, bize karşı merhametsiz
yapmaz mı? Aslında merhametin en güzel karşılığı kıyamamaktır. Ne demiştik? Ömrüne kıymak
nesline kıymaktır aslında. Kendine merhamet etmeyen emanetine merhamet eder mi? Ne acıdır ki,
neslin senin elindeyken hoyratlığını ona miras bırakıyorsun. Rahmani bağları kopan insan Âdem
(adam) olmak ile adem (hiç/yok) olmak arasında küçük bir inceltme (^) işaretine muhtaç bir şekilde
sıkışıp yaşar. Bir türlü karar veremez. Kararsızlığı ile nefsini besler. İşte o zaman dili altında bin bir
mana taşır da hakikati söyleyemez. Oysa ki! Beyanın ne olursa olsun hakikat değişmez. Yok olanın
ispatı hem zordur hem de yorar insanı. İstikameti olmayan yol ise oyalar. Vakit kaybettirir. Yola çıkıp
da varamayan; yoldan çıkıp da varabilen yoktur. Durma! Kurtar kendini ve neslini entübe yaşam
hırıltılarından. Suni yaşam ünitelerinden. Ayağa takılan prangalardan. Nefsin kıskacından.
Kısacası…
Bunu yaparken de;
Yola koyulmayanlar, kenara çekilenler dikkatini dağıtmasın. Sen dikkatini adımlarına yönelt.
Vesselam!
Meryem YILDIRIM
Emeğize sağlık.