Sen, yürüdüğünde baharlar yürürdü ardından, çiçekler yürürdü. Ayak bastığın kurak topraklar çemenzare döner, ellerini semaya kaldırıp dua dua yakardığında gözyaşlarınla beraber rahmet sağanağı boşalırdı mis kokulu bahçelerine. Bülbüller en mutena bestelerini icra ederlerdi rengarenk çiçeklerin arasında tebessüm eden nadide güllerinle.
Uğradığın her mekân huzurla dolar, beraber çay yudumladığınız dost meclislerinde farklı bir atmosfer oluşur, duruşundaki zerafeti ve letafeti süzen bakışlar, senin dudaklarından dökülecek tatlı beyanlara pürdikkat kesilirdi.
Hangi eve misafir olsan, orası dolup taşar, çocuklar ve gençler oyunlarını yarıda bırakıp sana koşarlardı. Belki hepsinin idealinde senin gibi birisi olmak vardı. Onlara hediye olarak verdiğin kitapları tekrar tekrar gözden geçiriyor, bazıları da senin şiirlerini ezberleyip ev ahalisine okuyordu. Kabına sığmayan bu haşarı çocuklar tamamen değişmiş, tıpkı senin gibi konuşmaya, senin gibi oturup kalkmaya başlamış, kısa zamanda anne babaları ve mahalledeki yaşlılar tarafından takdir edilen munis, akıllı çocuklar olmuşlardı.
Yaz tatillerinde gençlerin başıboş kalmaması için, derme çatma bir yeri yeniden dizayn eder, orasını adeta kütüphaneye çevirir, öğrenmeye muhtaç bu taze dimağlar menfi cereyanların etkisine kapılmasın diye üzerlerine titrer, onlara ilmî, ahlâkî, edebî dersler yapar, tarihimizi, ecdadımızın fedakârlıklarını ve manevî değerlerimizi, bu dünyaya gönderiliş gayemizi, vatanımıza ve milletimize olan vazifelerimizi öğretir, bir deniz feneri gibi onların yollarını aydınlatırdın.
Seni seven herkes biliyorki senin gaye-i hayâllerin var. Sen, bu hayallerin uğruna aileni, akrabalarını, doğup büyüdüğün yerleri terkedip, hasret ve hicran yudumlayarak gurbet yollarına düştün. Çünkü bir gayesi ve mefkûresi olanlar diyarlarını terk etmeliydi, tıpkı peygamberler gibi, onların izinden yürüyen salihler gibi, tıpkı atını Atlas Okyanusu’na süren Ukbe bin Nafî gibi. Karşısına okyanus çıkıp yol bitince ‘’Allahım karşıma derya çıkmasaydı, Sen’in yüce adını deniz aşırı ülkelere de götürecektim’’ der. Sen de bir zamanlar atının üzerinde kıtalar dolaşmış, diriliş muştuları sunmuştun.
Şimdilerde bakıyorum da kendini yalnızlığın ve kimsesizliğin kollarına bırakmış, gözlerin dolu dolu maziye hasret çekiyorsun. Bir deli rüzgar ve fırtına bahçeleri talan etmiş, bülbüllerin yokluğunda her tarafı saksağanlar kaplamış, köprüler yıkılmış, yollara zift döküp yakılmış, Taif’in çılgın çocukları gibi, gözü dönmüş kitleler gül tutan ellere taş atıp duruyorlar. Varsın atsınlar. Herkes karakterinin gereğini sergiler. Nihayetinde onlar hüsrana uğrayacak, kaşı gözü yarılanlar bir imtihan cenderesinden geçerek Hakk’ın rızasına ulaşacaklar inşaallah.
Hadi gel! bir kere daha bismillah diyelim yola koyulalım. Çoğu gitti azı kaldı. Kim bilir Cenab-ı Hakk, Hazreti Musanın asasına mucizevi bir vazife gördürerek denizleri yarması gibi, Hazreti Yunus’u bir semeğin karnında muhafaza ederek onu sahil-i selamete çıkarması gibi, yakın bir gelecekte bu kadar muzdarib sineyi, kadını, çocuğu, yaşlısıyla, gurbet diyarlarında her türlü çile ve ızdırap karşısında sabırla, metanetle dimdik duran masum ve masumelerin hatırına, umulmadık bir anda sahil-i selamete çıkarsın.
Alim Sariye
Yüreğine sağlık kardeşim
Allah razı olsun kardeşim.
Allah razı olsun değerli kardeşim.
inşallah deyip duanıza katılıyorum…
Allah razı olsun. Müşterek dualar ile..
Allah razı olsun. Müşterek dualar ile..