Gidecek!
Gidecek dedi köşede oturan adam. Diğerleri bir an sustular. Olmaz efendim diyemediler. Ama cılız bir sesle iyi olmaz bu, onun çok seveni var diyebildiler. Ne demek dedi köşedeki. Ne demek onun çok seveni var. Benim sevenim daha çok. Hem onu artık kimse sevmeyecek. Siz ne beceriksiz, işe yaramaz adamlarsınız. Size güvenip de bir gece olsun rahat uyku uyayamaz mıyım ben? Neyse bana bakın bu konu bir daha gündeme gelmeyecek. O adam gidecek. Başüstüne efendim. Merak etmeyin o işi olmuş bilin. Hadi göreyim size.
Aradan bir kaç yıl geçmişti.
Gel! Efendim getirdik onu. İçeri iki büklüm biri girdi. Ha sen misin, gel bakalım. Adam ayakta durmakta zorlanıyor gibiydi. Şuraya otur, dinlen, bir çay iç demek isterdim ama olmaz şimdi. Biraz konuşmanı istiyorum. O gün hangi kanun seni bana karşı zorba olmaya sevk etti? Adam sustu. Yoksa hırsından mı yaptın bütün o kabalıkları? Adam yine sustu. Ne oldu şimdi? O kadar can ne için gitti? O kadar insan neden zarar gördü? Ben gittim. Ve geri geldim. Şimdi sen gidersen geri gelebilecek misin? Hatta şunu söyleyeyim. Sen bu kadar vebal ile yaşayabilecek misin? Zaten şu halin bile yıkılmış bir kütüğü andırıyor. Adam özür dileyecek oldu. Bir iki adım ilerledi. Hayır hayır, özür dilemek böyle olmaz. Senin ve senin gibilerin özrü çok farklı olmalı. Nasıl efendim diyebildi kısık ve titrek bir sesle.
Şöyle dedi ve anlattı masadaki adam. Adamın rengi sapsarı oldu. Yüzü bir kağıt müsveddesi gibiydi. Bunu yapmak çok zor efendim diyebildi. Çok zor. Adam ağlamaya başladı. Bacaklarında takat kalmamıştı. Sonra yere yıkıldı. Götürün dedi masadaki adam. Ama eziyet etmeyin. Dinlensin. Yemek verin. Banyo yapsın. Sonra da mahkeme olacak.
Desenize Mizan /terazi vakti…
Evet ne gam baki ne dem baki…