Gurbet ne tarafa düşer acaba?
Bu soru bile insanın kendi gurbetinde olduğunu göstermiyor mu?
Gurbete gidilirdi önceden gidenlerin eli ekmek tutardı da hasret katıkları olurdu. Bu uzak diyarlar kimine pazar kimine de mezar olurdu.
Gurbete yolu düşenin nasibine de gariplik düşer. Gurbet iki hece ama her gece…
Hasret, gurbetin kıyısıdır oradan hep hatıralar topladım. Beni içene çağırıyor, giriyorum suyuna sılaya boğuluyorum.
Gurbet sadece sılaya duyulan özlem değildir. İnsan kendi gurbetinde kendine yabancı kalırda hasretini paylaşamaz. İçene doğru yolculuğunda, insan kendisinin hem sılası hem de gurbetidir. Bu ikisi arasında hüzün ve özlem durakları bulunur bazen hüzünde bazen özlemde inersin.
İnsan önce annesinden sonra nefesinden ayrılır. Her ikisi de seni sılaya kavuşturur.
Hasret yar olur, içten bir sesle seni kendine çağırır ama gurbet ayaklarına pranga olur. Gidemezsin seni her daim yakan sılaya.
Gurbetin kapı eşiklerinden memleketin yollarını gözlüyorum hep az kaldı geleceğim yanınıza diyorum. Biliyorum ki sizde beni bekliyorsunuz o yüzden yüreğime hep hasret ekiyorsunuz. Yürekler yanmazsa sılaya türkü yakılmazmış. Şimdi her dinlediğim sizi söylüyor bir çıkabilsem yollara hepsini anlatacağım size.
Gurbetin akşamlarında gökyüzü hep zifiri karanlıktır gece uzun sürse de sonu aydınlıktır.
Gidenin ardından su dökülürmüş, garibin yürek yangınlarını söndürsün diye. Su gibi serin ve selametle git yine kaynağında bekliyoruz seni dercesine. Su akar gider, dereler, nehirler geçer de yine varacağı yer okyanusun gurbetidir. Gurbet, yedi iklim dolaşsan peşine yine takılır ardından bir tas su dökseler inan hasretin yıkılır.
İnsan bu dünya gurbetinde ömrünü sıla özlemiyle tüketir. Belki kavuşur belki kavuşamaz ama en sonunda toprağın bağrına düşerde asli hüviyetine bürünür.
Giderken arkanda bıraktıklarının elleri ellerinde gözleri gözlerinde kalır. Bunu ne onlar geri almak ister ne de sen vermek istersin. Sende kalanların son kullanma tarihi yoktur her daim tazelenir hatıralar. Hele birde akşamın kasveti çökünce içinde sessiz çığlıklar kopartır.
Akşamüstü yalnızlık ve acıların depreştiği saatlerdir. Acılarını dindirmek için uyumaktan başka çare bulamazsın çünkü geceler çok uzundur, vakit geçmez geçse de hasretlik bitmez. Hastaların sabahı olmazmış derler ye gurbet hastalığına tutuldum. Işıksız odalarda hasretin yankılanır yankılanır da artarak tekrar sana döner.
Penceremdeki ay, ışıl ışıl ama çok uzakta, o mu gurbette ben mi? Uzak kavramının uzunluğunu gurbete düşünce anlarmış insan…
Mesafelerin uzunluğu da bir kısalığı da her ikisi de el ele vererek sabırla hasretini büyütürler. Herhangi birisi yanlışlıkla dahi kapını çalsa bu sana sıladan bir haber gibi gelir. Tanıdık bir ses arasın kulakların için, bir soluk alırsın yüreğin için. “Hasretinden prangalar eskitiyorum” diyor ve hala vuslatın şarkılarını söylüyorsan ona kavuşmak çok tatlı bir şey olsa gerek. Hasret o kadar acı ki acıdaki lezzetlerin sebebini galiba şimdi buldum.
Sılaya susamış yürekler her daim yağan göz yağmurlarıyla kanmaya çalışır. Gurbet insanı üşütür, içini ısıtacak bir sıla ararsın ama şimdilik nafile, üşüdüğünle kalırsın. Hastalanırsan eğer, gidip gelenlerle gönderilen her şey ve sevdiklerini gören her göz insana ilaç gibi gelir.
Birbirine çok yakın olup ta herkesin kendi gurbetinde yaşadığı her metrekarede aynı zamanda hüzün de yaşar.
Yavru anneye, fidan yağmura, gözyaşım gözüme hasret. Belki anne gelir yağmur gelirde gözyaşlarım sılaya tekrar döner mi bilemiyorum.
Gurbet insanı yalnızlığa alıştırmaz zaten yalnız olmak insanın kendi gurbettir.
Gurbete giderken el sallayanlardan ayrılır kendine kalırsın giderken arkana ilk baktığında yalnızlığa adım attığını anlarsın. Tanıdık bir ses tanıdık bir yüz ararsın. Kaldırımları arşınlarken yere değil de hep karşıya bakarsın. Aşina olduğum birisi şu köşeden çıksa iki hasbıhal etsek dersin ama nafile, kendinle konuşmaya devam edersin. Bu duruma kimisi sesli düşünmek diyor, kimisi de kendi kendine konuşana deli derler diyor. Her iki durumdan da ortaya çıkanın, insanın konuşmaya ihtiyacı olduğudur. Bu yüzden gurbette birisi bir şey söylese dilin lâl, sesinde çıkmaz olur.
Gurbete yolculuğa sılaya vuslat özlemiyle çıkılır. Kimisi gurbette kalır kimisi de ayakları gurbete gitse de bilinçaltı hep sıla ile birliktedir. Hatıralar gözlerinde canlanır yüreğin pırpır eder heyacanlanır. Teselliyi mektuplarda ararsın gelen mektupları tekrar tekrar okursun. Aynı mektubu her okuduğunda ayrı bir özlemini tazelersin.
Kumrular bir nağme tutturur; “Yusuf’u tutun Yusuf’u tutun “ diye kendini Yusuf zannedersin o da zindanda gurbetteydi dersin. Kumruların adını yusufçuk koyarsın. Üç beş buğday tanesi için pencerene kuşlar konar. Kuşların sılası kendinin gurbeti olursun. Kuşlar giderde yine sen kendine kalırsın.
Gurbette olduğun sürece hep güz mevsimleri yaşarsın da bahar hiç gelmeyecek sanırsın. Doğrudur bahar gelmez çünkü senin baharın sıladır ancak ona yolculuğa çıkarsın.