Zaman zamanı yıllar yılları kovaladı. Takvim yaprakları birer birer koparıldı biten her günün ardından. Karlar kara topraktan eriyip geçti defalarca. Yine cemreler düştü baharı müjdeleyerek havaya, suya, toprağa… Bir de Arapça manasına büründü cemre; kor oldu, bir çok insanın yüreğine de düştü müjdeleyici sıfatından uzaklaşıp. Tohumlar tomurcuk, tomurcuklar gül oldu her bahar yeniden renk renk. Yağmur damlaları ıslattı evlerimizin çatılarını. Emekleyen bebekler yürüdü, oyun çocukları okullu oldu. Gençler yetişkin, yetişkinler olgun oldu. Kemale ermek için yıllara gerek yoktu gerçi “an”lar yeterdi ama herkes yaş aldı yıllar gelip geçerken. Zira dünya kurallarından biriydi bu faniysen yaşlanırsın. Ümit ile sabrın, korku ile sekinenin, bekleme ile kavuşmanın, gözyaşı ile tebessümün, vefa ile ihanetin, zaman ile zamansızlığın, durmak ile kanatlanmanın, doğru ile yanlışın birbirine karıştığı şu süreçte gerçek ile rüya arasında araftaydı insanlar. Herşeylerini kaybetmiş gibiydiler zahirde. Sözleri eksik, hayatları yarım kalmıştı. Hatta canlarını yitirmişti kimisi. Lakin kaybettiklerini yeniden bulmuş gibi olacakları zamanın geleceğine inançları tamdı. Şu noktada asıl bulmaları gerekenin kendileri olduğunu kavramışlardı artık. “Eski kendi”lerini aşıp çok , çok daha başka biri olmalıydılar. Şimdilerde bunları düşünmek için oturunca bir köşeye, hayallere kapı aralanıyordu hemen:
“ zorlukların aşılmış olduğu , felaha ulaşılmış, huzur kokan günler gelip yerleşmiş tüm evlere. Baharın o ılık, tatlı rüzgarı doluyor çiçek kokuları ile pencerelerden. Çocuklar gibi şen herkes yaşına bakmadan. Herkesin başının üstünde bulut, ayaklarının altında toprak. Hasret yerini vuslata bırakıp terki diyar eylemiş çoktan. Gözlerden yaş mutluluktan akar olmuş. Saatlere, takvimlere bakmalar azalmış zira tüm beklenenler gelmiş. Ocaklarda derin sıcacık muhabbetlere eşlik edecek demlikler fokurdar olmuş. Upuzun sofralar kurulmuş kavuşmaların hatırına. Özgürlük rüyalarda dolanmaktan, sadece yazılır çizilir olmaktan terfi edip yaşanır hale gelmiş. Kalemler artık bambaşka mevzular için buluşur olmuş kağıtlarla. Sabredilen, beklenen her günün mükafatı salıncak kurmuş her bir kalpte.”
En sonunda gönülden amin diyerek kapanıyordu aralanan hayal kapısı. Nasıl gerçek olur bu hayaller kimse bilmiyor. Evet bilmiyor ama Allah’ın elbet bir gün çözüm yaratacağını biliyor. O zaman Nazan Bekiroğlu’nun dediği gibi “ Bize bütün haberlerin yerini tutacak bir haber gönder Allah’ım. Üzerimize iyilik ve güzellik kondur…”
TESNİM
