Adresi yok…
Ne gönderen belli ne alıcı…Bir kuşun gagasından düşüyor ayak ucuna. Ya da rüzgar savurup getiriyor cam kenarına. Ya da hızla giden bir trenin vagonundan savrulup ulaşıyor sana…Eğiliyor ve alıyorsun eline.
İlk cümle yüreğini yakıyor.
Artık Dayanamıyorum.
İstemsizce ağlıyorsun o an.Tutamıyor engel olamıyorsun gözlerinden akan yaşlara.Zira aynı duyguları yaşıyorsun.Aynı hislerle dolusun.Her nefes alışın bir kor parçasını yutuyormuş gibi oluyor sana.Gözlerinden hala yaşlar akmakta ve sen hala o mektubu okuyup okumamakta tereddüt ediyorsun.İlk cümlede kalmışsın ve çıkamıyorsun.İki kelimedeki feryat ellerini ayaklarını sarmalamış .Oradaki harfler ete kemiğe bürünmüş . Heceler bambaşka bir tını olmuş ve sen oturduğun yerde şimdi ağlıyorsun.Hiç aklına gelir miydi acıyla huzurun böyle bir kesişimi. Ağlamanın kalbine huzur verirken yüreğini tuzlu demir taraklarla iğdiş edeceğini… Ağlıyorsun.Ağlıyorsun.Ve bir kez daha okuyorsun o muntazam yazıyla yazılmış mektubu.
“Artık dayanamıyorum”
Kimsin sen güzel kardeşim necisin nereden gönderiyorsun bu mektubu?
Dert ,hangi tonda vurdu kapını ?
Izdırap , nasıl bir libasla çıktı karşına ?
Hicran ,hangi ezgisini fısıldadı kulağına? Vefasızlık,hangi renkle parçaladı yüreğini ? Özlem, hangi buudda titretti seni ?
Kimsin sen güzel kardeşim necisin nereden gönderiyorsun bu mektubu ?
Seni de mi anlamadı en yakınların ?
Seni de mi kör kuyuya attı öz kardeşlerin ? Seni de mi aşağıladı,hakir gördü ; bir zamanlar üzerine titrediklerin ?
Seni de mi unuttu hiç unutmadıkların ?
Küçücük bir hücrede camdan dışarı bakıp yıldızlarla mı konuşmaktasın ?
Evinin camından dışarı bakıp sevdiğinin dönüşünün hayallerini mi kurmaktasın ?
Kimsesizler yurduna mı atıldın da annenin babanın sesini mi aramaktasın ?
Artık dayanamıyorum, yazmışsın …
Dayan kardeşim her geçenin ardı nehardır.
Her tipinin, zemherinin,kışın ardı bahardır.
Varsın anlamasın duymasın kimse seni.
Değil mi ki ALLAH NE İYİ DOST VE YARDIR