Katran Karası / Meryem Pala

Ve insan aldandı.
Bu yazının giriş cümlesinin muhatabı herkestir.
Aldanış yurdunun günahkâr insancıkları!
Hikmetini kaybetmiş bu dünya mizanın cürmü oldu asrın tüm bu yaşananları… Darda kaldığında
dindarlaşıp rahata erdiğinde dünyevileşen insanoğlu; oluklaşan kanlar içinde huzura kavuşacağını
zannederek bir kez daha aldandı. Her şeyin yerle yeksan olduğu bu zaman diliminde hep bu tarafta
kalıp öteleri unutan; rotası şaşmış azgın büyükler, bir türlü doğruyu bulamıyor. Sorayım da içimde
kalmasın. Acaba kıyamet çoktan koptu da biz mi farkında değiliz? Kırgınlık ve kızgınlıklar kafilesinde
yol alırken önümde boş kâğıt, aklımda ise sadece “çocuklar” var. Katran karası günlerin acılarını
yazmaya derya mürekkep olsa kâfi gelmez. Zamanın şahitliği için kelimeler dile gelse yetmez. Biline ki,
bu taraftakiler sizin bir imtihanınız da öteki tarafa alacaklı giden asrın mazlum çocuklarıdır.
Aslında bu yazı; üç nokta ile başlayıp üç noktayla bitmesi gereken katran karası bir yazı.


Olmuyor… Bu kez her yanımızdan yaralandık. Anneliğimiz ağlıyor. En çokta çocuk tarafımız acıyor. Bu
yüzden içimi dökmek istiyorum. Belki bir nebze de olsun… Dilim varmıyor “içim rahatlasın” demeye.
Çünkü biliyorum ki içim artık hiçbir zaman rahat olmayacak. Güzel günlerin üzerine katran karası
dökülmüş bir kere. Korkarım ki, gülüşlerimiz hiç tamamlanmayacak. Utanıyorum içimin rahatlamasını
istemeye. Utanıyorum ağızı “süt kokulu” bebelerden.
Ah be gözü kara “çocuklar”
Acıyı doğumla ölüm arasına katık yaparak yaşamaya mecbur bırakıldınız. Ne yazık ki, yaşınız hiç
büyüyemedi. Bu nedenle hep zaman üstü yaş aldınız. Acıyla erken tanış olarak her seferinde bir
öncekinden daha da beter acılara alıştınız. Çivisi çıkmış dünyaya meydan okumakla şirazesi kaymış
dünyayı dize getirmeye gücünüz yetecek sandınız. Bir türlü hüzünler kervanından inemeyen bütün
anneler için küçücük bedeninizi siper ederek “cennet kuşu” makamına çıktınız.

Ah be gözü kara gül yüzlü “çocuklar”
Yoksunuz artık.
Belki de başka yok oluşları durdurmak için yok oldunuz.
Affedin bizi!
Bu sayfayı doldurmak gevelemekten başka bir şey olamaz bu yüzden de;
Affedin bizi!
Bilmem ki!
Nasıl affedersiniz lal olmuş dilleri, kör olmuş gözleri, sağır olmuş kulakları…


Ölmek üzere olan devesi için ağlayıp göz yaşı döken Ebu Derdâ, can çekişen devesiyle, konuşur…
“Rabbin rızasıyla fazla yük yüklemedim, gücünün üzerinde eziyet de vermedim…” der. Devesiyle
helalleşmek ister. Doğrusu Âdemoğlu zarardadır. On dört asır evvelinden devesinden bile helallik
isteyen hassasiyetten nerelere geldik? Her seferinde hayatta ödenen bedeller arttıkça insan hem
hoyrat hem de unutkan oluyor ne yazık ki!
Unutmadan soruyorum;
Geride kalan acılar eşliğinde kimler helalleşebilecek cesareti kendinde buluyor acaba?

Gözü kara gül yüzlü asrın masumları; yalvarma sırası bizde! Üst üste üç kere soruyorum;
Hakkınızı helal ediyor musunuz bize?
Hakkınızı helal ediyor musunuz bize?
Hakkınızı helal ediyor musunuz bize?

Cevabınız ne olursa olsun haklısınız gözü kara gül yüzlü çocuklar! Masumluğunuzun gölgesine
sığınarak ellerimi açıyorum. “Rabbim! Kaldır bu acıları üzerimizde

One thought on “Katran Karası / Meryem Pala

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *