Çeşitli belaların sağanak halinde insanoğlunun başından aşağı yağdığı bu çağda, her insanın şikâyetçi olduğu konuların başında gelir anlaşılamamak. Kime sorsanız mutlak bir derdi vardır ve hiç kimse tarafından anlaşılamıyordur. Uzaktan muharrir bir bakışla insan kalabalıklarını gözlemlediğinizde bu durumu ve bu durumun yol açtığı kargaşayı fark etmeniz hiç de zor değildir.
Sürekli konuşan ve bir şeyler anlatamaya çalışan insanların sebep olduğu gürültüye muhatap olmak çoğu zaman çekilmez çileye dönüşmektedir. İnsanı dehşete düşüren bencillikle dinlemeyi hatırına getirmeyen insanlar; “Önce beni dinlesinler, önce beni anlasınlar!” çılgınlığını sergilediklerinden çoğu zaman haberdar değillerdir. İçine düştükleri enaniyet/egoizm çukurundan dolayı kendi hissiyatına esir haldedirler.
Nazarların sokaktan alınıp evlerin içine yöneltildiğinde de karşılaşılan manzara çok farklı değildir. Birbirilerini anlamayan kardeşler, eşler, ebeveyn ve çocuklar. Aynı dili konuşup, benzer cümleleri kurumalarına rağmen sahip oldukları egoizm ve “önce ben” hırsının birbirini anlamaya engel olduğu yığınla insan. Artık her ev, her sokak ve her meclis –eskilerin tabiriyle- tam bir muhavere-yitebabüliye merkezi haline gelmiş. Herhangi bir kelime sarf edilse, neredeyse herkesin o kelimeden anladığı mana çok başka. Herhangi birinin söylediği söz, “acaba ne demek istedi?” muhakeme süzgecinden geçirilmeden, akla gelen ham çağrışımı ile acele bir hükümle mukabele buluyor.
Zamanın dairesel bir yapıya sahip olduğunu düşündüğümüzde, geçmişte yaşanan hadiselerin aynıyla olmasa da misliylefarklı zamanlarda cereyan ettiğini,
edeceğini öngörmek yerinde bir düşüncedir. Ve zihnimiz asırlar öncesine, Babil ülkesine gittiğinde, günümüzde yaşanan durumun bir benzerini müşahede etmek mümkündür. Babil Kralı, sahip olduğu kibir ve enaniyet neticesinde kendini “tanrı” olarak görür ve ulular. Kendisinden başka bir tanrı olup olmadığını görmek için de Babil Kulesi’ni inşa ettirmeye karar verir. Bu Allah’a (c.c.) açıkça bir meydan okumadır. Fakat kulenin sonuna yaklaşıldığında, Allah’ın (c.c.) azabı gelir ve Babil’deki insanların hepsi sadece kendilerinin anlayabileceği bir dili konuşmaya başlar. Kimse kimseyi anlamamaktadır artık. Allah (c.c.) kibir hastalığına tutulan ve buna ses çıkarmayıp, rıza gösteren insanlara böyle bir azap indirmiştir.
Günümüze bakınca, acaba bu kadar kibir abidesi ve egoizm müptelası insanlar ve bunlara alkış tutanlar yüzünden Allah(c.c.) koca bir topluma tıpkı Babil Halkı’na olduğu gibi bir azap indirmiş olabilir mi?
Sanırım bu sorunun cevabını ama kendimizi ama bazı önemli zannedilen insanları ululadığımız kibir kulelerinden inmeden bulamayacağız. Ve açılan yaralar, yaşanan problemler tevazu toprağına basıp, hoşgörünün o iç ferahlatan kokusunu sürüp, kendimizden farklı gördüklerimizle “insan olma” ortak paydasında bir araya gelerek kavramları ve kelimeleri kalibre etmeden, standardize etmeden kapanacak gibi değiller.