Mükemmeli arama yorgunlarıyız hepimiz. Elalem lobisine şirin görünme telaşındayız.
Eskilerin İnsan-ı kâmil dediği en iyi insan olma telaşı değil bahsetmek istediğim. Çağın yarış atına dönüştürdüğü , başkalarının beğenilerinin kulu, kölesi olmaktan söz ediyorum. Yazarken beğeni muhasebecisi olmak, söylerken öyle, gülerken hatta ağlarken bile öyle. Mutasyona uğradı insanlık diye de düşünmüyor değilim. Karamsar olarak görmeyin yazdıklarımı . Kaldırın kafanızı ve sağa sola bakın. İçinden geldiği gibi yaşayan deli oğlu deli kaç kişi var etrafınızda. Bir toplulukta farklı olarak fikrini söyleyebilen kaç Sebastian Castellio var. Bu yüzden mükemmellik kusurdur diyorum. Bu yüzden Victor Hugo’nun ölümsüz kambur karakterini çok seviyorum. Öldürülen Ramazan Hoca çok okumuş birisi değildi. Aslında çok kusurlu biriydi de. Onu sevimli kılan da o kusurlu hâlini biliyor oluşuydu.
Mükemmellik, çoğu zaman, ulaşılması imkansız bir hedef gibi görünür. Sürekli olarak daha iyisini yapma, daha yükseğe çıkma arzusu, insanı hem motive eder hem de zaman zaman yorar. Ancak gerçek şu ki, mükemmellik dediğimiz şey aslında kusurlarımızda gizlidir.
Kusurlar, bizleri eşsiz kılan, karakterimizi şekillendiren ve hikayelerimize derinlik katan özelliklerdir. Bir insanın mükemmelliği, kusurlarıyla nasıl barışık olduğunda ve onları nasıl kabullendiğinde yatar. Kusurlarımız, yaşamın kaçınılmaz bir parçasıdır ve onlar olmadan, tecrübelerimiz ve başarılarımız anlamını yitirir.
Bir sanat eserine baktığımızda, çoğu zaman mükemmel simetri veya kusursuz çizgiler ararız. Ancak sanatın büyüsü, tam da bu “kusurlarda” saklıdır. Bir ressamın fırça darbelerindeki titreklik, bir heykelin asimetrik hatları, bir şairin kafiyesiz dizeleri… İşte bu “kusurlar”, esere can verir ve onu benzersiz kılar.
Hayatın kendisi de böyledir. Mükemmel olmayan anlar, en unutulmaz anılara dönüşebilir. Bir arkadaşın gülümsemesindeki çarpıklık, sevdiğimiz bir şarkının nağmelerindeki hafif sarsıntı, bir yemeğin lezzetindeki beklenmedik bir tat… Bunlar, hayatın mükemmelliğini oluşturan kusurlardır.
Sonuç olarak, mükemmellik, kusursuzlukta değil, kusurlarımızı kucaklamakta ve onlardan öğrenmekte yatar. Kusurlarımız, bizi biz yapan ve hayatımıza anlam katan şeylerdir. Mükemmel olan, kusurlu olmaktır; çünkü gerçek güzellik, kusurlarımızın içinde saklıdır.
Ahmet Erhan ‘ın Çerçi şiiri sonu olsun bu yazının
İncik boncuk satarım köylülere-işim bu
Atım yorulmazsa yorulmam- ekmek parası
Yağmuru sırtıma döker giderim-ıslak
Güneşi tepemde yakar yürürüm-sıcak
El değmemiş ipliklerim, patiskalarım var
Köy kızları! Köy kızları! Köy kızları!
Kahveye oturur bir çay içerim-yaşlılık
Kağıt oynayasım gelir, hal hatır sorasım
Niyedir içimdeki bu soğuk taş, bu yanlızlık?
Açılmamış sandıklarım, yaşanmamış günlerim var
Silme acı, silme keder, silme yorgunluk!
İncik boncuk satarım köylülere-işim bu
Tarlaların kıyısından geçerim salına salına
Çalışan insanlar görürüm, arılar gibi
Çoluk çocuk güneş altında çiçek çiçek
Açmış gibi olurum, kıpır kıpır rüzgarda
Bağırasım gelir, sesimi onlara duyurasım:
Leblebi çekirdek! horoz şekeri! susamlı helva!