sana bu mektubu ruhumun yüzbirinci koğuşundan yazıyorum.
“sen” derken sana tekabül eden yüzbinlerce “sen”lere sesleniyorum.
sözcüklerimin kahrı öyle bir yoğunlukta ki
bu mektubun zerresi tüm “sen”lere ayrı ayrı düştüğünde
geriye aynı yoğunluk kalıyor
“sen”için.
tarifi zor bir susuzluk ortasında vaha düşler gibiyim.
dudaklarım sahra çatlağı …
ikilemin sustuğu yerdeyim, bu yüzden gülbahçe umut.
düşlerimle değil susuzluğumla memnunum.
şikayet yok
bağıl ferahlığı uzaklıkta yakaladım,
haydi umutsuzluğu yakalım.
kakülünü koklayalım azat yılkıların
hesabını düzleyelim artık yılların.
ne de olsa vaktimiz bol bir anlamda.
kum saati yoldaşlarıyız mekanın ne önemi var?
bir de aramizda kalsin
oduncu gömleğimi özlüyorum,
yıllar öncesine takılmış şehla bakışlarımla.
soğuğu,karakışı,ayazı…”Gök mavi yer beyazı” özlüyorum
hatırlar mısın daha önce de söylediğim gibi
“artık daha sıcak şehirlerde daha fazla üşüyorum.”
tutunamıyorum çocukluğumun halatına
süratle toprağa/beton zemine doğru düşüyorum
yutkunamıyorum özlemi bir noktadan sonra
bağışla beni
farkındayım kendimden çok bahsettim
lakin anlamışsındır aslında
ben “biz”leri anlatıyorum
farzimuhal
Emeğinize yüreğinize sağlık. Edebiyatın tadını hissettirdiğiniz için çok teşekkür ederim.