OKULU OLMAYAN ÖĞRETMEN
İnsanoğlunun hayatındaki ilkler unutulmaz! İlk adım, ilk diş, ilk kitap, ilk arkadaş, ilk aşk, ilk öğretmen… Bu liste uzar da gider.
Öğretmen nedir? Cevaplarınızı duyar gibiyim, “Eğitimcidir, öğreten kişidir, bizi hayata hazırlar, dünyayı tanımamıza ve anlamamıza yardımcı olur.”
Okul, eğitim yapılan binaya verilen isimdir. Tamam da bir bina şart mıdır? Oturulacak sıralar, sınıflar, eskilerin kara tahtası, şimdilerin akıllı tahtası olmazsa olmazlardan mıdır?
Pekiyi, her okul çağı gelen çocuk okula gitmeli midir? Elbette gitmelidir ama ya gidemiyorsa ne yapmalıdır?
Yukarıdaki tanımların hepsi genel kabul görmüş kurallar ve şanslı çocuklar için geçerli! Benim tanıdığım bazı çocuklar, evlerini ve okullarını çok uzaklarda bıraktılar. Bunların içinde şanslı olanlar, annesi ve babasıyla birlikte bir gece, karanlık bir nehirden geçtiler. Bazılarının annesi yoktu yanında, bazılarının babası…Okulları da olmayı versindi (!) ne olurdu sanki?
Zeynep öğretmenin birkaç sene önce güzel bir okulu ve minik bir sürü öğrencisi vardı. Okuldaki dersleri bitince, anne, babası ve kardeşlerinin olduğu o sıcacık evine koşa koşa giderdi. Annesinin yaptığı mis gibi yemeklerin kokusu apartman boşluğuna dolardı. Yemekten sonra babasıyla oturup, gündem üzerine tartışırlardı. Evli ablası ve yeğenleri de gelmişse eğer evdeki neşe, kat be kat artardı. Sabah büyük bir özenle ve heyecanla okuluna gitmek için hazırlanan Zeynep öğretmen genç ve idealist biriydi. Kafasında sürekli yeni projeler geliştiriyor, derse girmeden önce mutlaka hazırlık yapıyor ve girdiği tüm dersleri dolu dolu geçiriyordu. Mesleğinin hakkını veren öğretmenlerdendi.
Bir boş dersinde öğretmenler odasında oturmuş, ödev kağıtlarını titizlikle okuyordu. Bu işe çok önem veriyor, notlar alıyor, öğrenci ve velilere bu notlar sayesinde yönlendirme yapıyordu.Telefonu çalmaya başladı. Tanımadığı bu numarayı açtığında, İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nden kendisine teslim edilmek üzere bir evrak getirildiği ve adresi soruluyordu. Çok tutarlı konuşmayan karşı tarafı bir şekilde savuşturmuş ve telefonu aceleyle kapatmıştı. Konuşma esnasında telefonuna ailesinden bir sürü çağrı ve mesaj düştüğünü gördü. Korkuyla mesajlardan ilkini açtı. Polis eve gelmişti! Aranıyordu!
Zeynep öğretmen bir daha ödev kağıdı okuyamadı. Bundan sonra öğretmenler odasına giremeyecek ve çok sevdiği öğrencilerini bir daha asla göremeyecekti.
Zeynep öğretmen bir gece, karanlık bir nehirden geçti. Yanında tanıdık hiç kimsesi yoktu! Yol arkadaşlarıyla kader birliği yapıyordu. Okulu da olmayı versindi (!) ne olurdu sanki?
O yıl, ülkesini terk etmek zorunda kalan ve nereye gideceği çoğunlukla belli olmayan yüzlerce insan vardı. O yıl, kendilerine bağrını açmış, bu geçiş ülkesinde sıkışıp kalmış binlerce mülteci vardı. O yıl, okula gidemeyen bir sürü öğrenci, öğrencisi olmayan bir sürü öğretmen vardı. İçimizden bazılarını bu durum çok rahatsız etti. Düşündüler, taşındılar. Fikir insanları yine iş başındaydı. Bu işi yapsa yapsa Zeynep öğretmen yapardı. Oysa Zeynep öğretmenin sırtındaki yükü dünya kadardı. Rica ettiler, dertlerini bir kenara itip, kollarını bu iş için sıvadı.
Okulu olmayan öğretmen, önce kendine birkaç öğrenci buldu. Sonra yabancı bir ülkede, mültecilere yüksek fiyatlardan kiralanmış, zemin katta bir daire…Bir masa, birkaç sandalye…Gidenlerden kalmış, birkaç kırık boya kalemi…
Kitapları yoktu, Zeynep öğretmen internetten araştırdı, fotokopiyle çoğalttı, ciltledi, kitap yaptı. Malzemeleri yoktu, Zeynep öğretmen bulup buluşturdu.
Öteki berikinden duydu!
Beriki ötekinden duydu!
Duyan geldi!
Öğrenciler eve sığmaz oldular. Bilgiye aç öğrenciler, eğitmeye aç öğretmenler vardı. Birlikte çok güzel oldular! Okulu olmayan öğrenciler ve okulu olmayan öğretmenler bir araya geldiler. Öğretmenler söyledi, öğrenciler dinledi.
Öğrenciler Zeynep öğretmeni çok sevdi. Zeynep öğretmen çok özlediği öğrencilerine sımsıkı sarıldı. Hiç okula gidememiş öğrencilerin “ilk öğretmeni” oldu!
Buralarda okulu olmayan bir Zeynep öğretmen var, minicik yüreklere umut olan…
Sahi “okul” neydi ?
YASEMİN TATLISEVEN
