OZ BÜYÜCÜSÜ

Cizlavet – Kitaplık

Bu bölümde bir kitap paylaşacağız ve sizlerden kitap ile ilgili yorumlar isteyeceğiz. Kimler bu kitabı okudu?

Kitapla ilgili düşünceleriniz nasıl?

Oz Büyücüsü (Orijinal İngilizce adıyla The Wonderful Wizard of Oz), L. Frank Baum tarafından yazılıp W. W. Denslow tarafından resimlendirilen bir çocuk romanı. Yedi kitaplık Oz serisinin ilk kitabıdır. Serinin aynı evrende geçen spin-off romanları da vardır. Kansaslı Dorothy Gale’in bir hortuma kapılan eviyle geldiği Oz Diyarı’nda yaşadıkları ve evine geri dönme çabasını anlatır. Roman ayrıca Dorothy’e yardım eden yıllar önce Oz’a bir balonla gelen Oz Büyücüsü Oscar Diggs’ten de bahsetmektedir. Dorothy, büyücüye doğunun ve batının kötü cadılarıyla mücadelesinde yardım eder, kuzeyin iyi cadısı Glinda’nın yardımıyla evine döner ama devam kitaplarında Oz’un başı ne zaman derde girse Oz’a geri döner. Seri defalarca tiyatroya, radyoya, filme ve televizyona aktarılmıştır. En meşhur uyarlaması 1939’da çekilen, başrollerinde Judy Garland ve Frank Morgan’ın yer aldığı Oz Büyücüsü’dür. Türkiye’de çekilen Ayşecik ve Sihirli Cüceler Rüyalar Ülkesinde adlı film bu filmin ve romanın yerli uyarlamasıdır. 2013’te çekilen Muhteşem ve Kudretli Oz filmiyse serinin devam kitaplarında değinilen, ilk kitabın öncesinde yaşanmış olayları anlatmaktadır.

This Post Has 2 Comments

  1. Hasan

    Arkadaşlar Oz Büyücüsü
    Tuhaf olan şu bu kitaptan tam benim torunluk. Galiba içinizdeki çocuğu beslemek için bu kitabı seçtiniz, içinizdeki çocuk hiç ölmesin.😊

  2. Hasan

    “Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar: Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir.”
    Oz Büyücüsü de Küçük Prens gibi çocuk kitabı değil aslında. Metaforlarla dolu. Önce klasikleşmiş filminin linkini paylaşayım sonra hakkında ilginç bir teorik yazı vardı onu bulmaya çalışayım.
    https://www.imdb.com/title/tt0032138/?ref_=ext_shr_lnk
    Filmdeki “we are not in Kansas anymore” repliği atasözü gibi kullanılır hale gelmiştir.
    Filmdeki Somewhere over the rainbow şarkısı da meşhur olmuştur.

    https://youtu.be/8TOBzT-1LfU?si=Olgsmz9jgIiN5Tcb

    Bu film dışında da devam filmleri ve Oz evreninde geçen başka uyarlamalar da var.

    https://www.gzt.com/nihayet/oz-buyucusu-ve-kgit-para-3580350
    Oz Büyücüsünden esinlenmiş bu film1971’de yayınlandı. Kitabı okurken çocukken seyrettiğim bu film aklıma geldi.

    https://youtu.be/AJDlFOKtiu0?si=XjYCmw8VgZoBjHM1

    https://www.cocukyazini.com/Home/PostRead/20511?baslik=Oz-Buyucusu-ve-Alegorik-Dunyasinin-Ekonomik-Uzantilari
    Sonuç olarak, mutluluğun para ile değil yerine konacak üç önemli değerle yani akıl, kalp ve cesaret dengesiyle gerçekleşeceğine inanarak yollara düşen dört arkadaşın hikâyesi olan Oz Büyücüsü, yazıldığı döneme ayna tutan bir eserdir. 👏🏻
    Yeni nesli anlamamız gerçekten çok zor.Şu görüntüde hızla akan hiç bir şey yok ve bir tiyatro gibi. Her şey çok yavaş ve tane tane.Yeni nesil animasyonun hızına ben *2 bir insanım ben anca yetişiyorum. Bu çocuklar bizim kat be katımız. Elbette eski yöntem, nasihat, sistem onlara yetmez/yetmeyecek. Sonra kendimi düşündüm. Muhtemelen bu görüntü annem için çarpı iki hız demek hatta uzaya çıkmak filan demek. Çünkü onlar radyoda dinleyerek sahneyi kurguluyorlar.Tüm bunlarla bir şeyi hayal etmek ve üretmek çok daha zor bir hale geldi. Mesela; ben oyuncak için dahi pilli ışıklı kendi kendine dans eden hareket eden oyuncak seçmeyin derim. Çünkü çocuğa yapacak br şey kalmıyor ki. Neyi keşfetsin? Neye hayal gücü ile anlamlar yüklesin veya nasıl yeni dünyalar kursun. Bir tahta ile oynayan çocuk; pilli, ışıklı, kendi kendine şarkı söyleyip dönen arabada ile oynayan çocuktan daha zengin bir dünyaya sahiptir bence. Kısaca bizim kuşağın hayal gücüne, problem çözme becerisine, edebiyatına, analizine yeni neslin çok ihtiyacı olacak sanırım.Çok güzelmiş, yeniden çocuklarımla izleyeyim. 🦋
    Sevdiğim yazarlardan Neil Gaiman’ın bir söyleşisinde duymuştum. Çok üretken bir yazar kendisi. Bir dönem kendimi ne kadar zorlasam da yazamadım diyor. Sonra bunun sebeplerini araştırmış. Eskiden sıkılırdım, sıkıldıkça yazardım. Şimdi tuvalette bile elimde cep telefonu, merak ettiğim şeylere araştırıyordum. Anladım ki yazmam için canımın sıkılması gerekiyormuş. Teknolojiyle arama mesafe koydum. Çok faydalı ama üretkenlikten farkettirmeden koparıyor diyor.
    Da Vinci Code’un yazarı Dan Brown’ın masterclassı vardı. Orada tavsiye ettiği şey yazarken dikkat dağıtıcı telefon, internet vs kullanmamak. Önceden yazdığım laptop internete bağlıydı doğal olarak. Yazarken araştırmam gereken şeylere anında bakıyordum. Çok sonra bunun aslında zararının daha fazla olduğunu anladım. Araştıracağım şeyleri kağıt kalemle not alıp internet bağlantısına geçince araştırıyorum. Üretkenliğim arttı diyor.

    Bazen istisnalar genel kaidenin arasında harcanıyor. Mesela benim öanyak fikir dünyama doğan üç küçük çocuk var. Onlarla sohbetimi dinlemek istemezsiniz veya bir çocuk gelişimci “derhal elinden alalım. Al al al!” Filan diyecek boyutta; metaforik konuşma, mübalağa, söz sanatı, bilgi, belge içeriyor. Sonra çocuk (8) arkadaşına şöyle diyor; “sen benim içimde olanı bilemezsin! İçimde değilsin!”😅 veya diğeri(6) “sınırıma giremezsin dur!” Diyor veya öteki(4); “kalbim kırıldı!” Diyor😄 dışarıdan görenler fazla! Dese de; ben başka yolunu bilmiyorum, elimden gelen bu diyorum. Ama çoğu zaman hoşuma gidiyor. Sonuç: benim yaptığım açıklamayı aynı yaşta bir çocuk beyni yanarak bakarken; bizimkiler tamam diyip gidiyor. Defalarca denendi ki; anlıyorlar da😅 hatta ilginç uyguluyorlar.. veya bir diğerine önermeyeceğim bazı uygulamalar yapıyorum çocuklara. İlişkimizin boyutunu biliyorum.Kısaca siz nereye kadar elinden tuttu iseniz veya kabiliyeti ile ne kadar yürüyebildi ise, o kadar zengindir çocuk. 🫶🏻
    Ailelerin kendi hayatlarına pencere açması için güzel fırsat böyle çooook çocuk kitabım var kütüphanede. Hem kendime hem evlatlarıma okuduğum🙏🤍 en en en sevdiklerimden biri “boşluk”, “sırtımdaki ağır yük”, “bugün kovanı ne ile doldurdun”, “ağaç”, mesela ağaç öfff ölürüm bu kitaba (mübalağa içerir😅) okuyup okuyup ağladığım, şu an ki bana katkısı olan şahanemsi muhteşem şahane bir kitaptır. 🤍🤍
    Ben öz büyücüsü hayranıymışım 😄
    Tiyatrosuna da gitmiştim. Barışmanço KM’de.
    Avrupa’da ikinci dünya savaşı çok ağır şartlarda yaşandığı için çocukları özellikle gerçekliğin ağırlığından uzaklaştırmak için fantastik hikayecilik gelismistir. Bombardıman uçaklardan korunmak için dolaba giren çocuklara, dolabın farklı fantastik dünyaya açıldığını anlatılmış, kısmen de olsa hayalen çocuklar savaş ortamından uzaklaştırılmıştir
    Neden bütün hikayelerde tekdüzelesmis aileye canlılık ve mutluluk getirenler hep kız çocukları. Heidi, Dorothy, Pollyanna… Neden hiç erkek evlat yok😊
    Yada var da ben mi bilmiyorum…
    Ben buna fıtrat gözüyle bakıyorum çünkü kız çocuklarında sevecenlik, erkek çocuklarında güç bir sembol gibidir adeta..
    Peygamberimizin namaz kılarken torunları düşmesin diye secdede uzun beklediği anlatılır ve genelde erkek torunları Hasan-Huseyin ile ilgili anlatılır. Aslında Efendimiz namaz kılarken onun sırtına en çok çıkan kız torunu Umame’dir (Hz Zeynep’in kızı)
    Efendimiz’e birgün bir hediye gelir (sanırım kolye) ve derki bunu yarın içinizden en çok sevdiğim kişiye vereceğim. Eşleri, kızları ve torunları oradadır. Herkes Hz Aişe’ye diye beklerken O (SAV), Umame’ye verir 😊
    Ama tavsiyesi de erkek çocuklarının sevilmesi yönündedir; çünkü kız çocukları zaten bir şekilde kendini sevdirecektir. O(s.a.v) bir denge insanıdır. Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin için iki gözümün nuru, cennet gençlerinin efendileridir ifadesini kullanır. O kolyeyi kız torununa vermedeki hikmetini tam bilemesek de kız çocuklarının daha çok ilgisini çeken bişey olmasından sebep de olabilir. Allah a’lem…
    Peter Pan, Pinokyo.
    Alice, Dorothy, Heidi, Kırmızı Başlıklı Kız gibi kız çocuk kahramanlar bilinmeyen bir mekana geldiklerinde okuyucu/izleyici daha kırılgan bir karakter için daha fazla endişelenir.
    Çocuklar kısmını bilmiyorum ama, kadın erkek diye bakarsak, erkeklerin kahramanlıkları çok daha öne çıkarılıyor.
    Film kahramanlarının neredeyse çoğu erkek.
    Korkulugun degerli olmayi isteme arzusu söyle bir dusunce aklıma getirdi. Aslında canli cansiz herseyin bir degeri var.
    Eşya ile bütünleşmek. Ben de eşyamla bütünleşiyor. ve eşyam çok kıymetlidir. Sadece mobilya değil kıyafetlerimde. Oturduğumuz yerde komşum yeni yatak odası takımı almıştı. Eski yatak odası takımı da ahşaptan ve gıcır gıcırdı.😊Çöpün yanında yağmur da Islandığını görünce şaşırmıştım.Burada bazı insanlar eşyalarını çok kolay terk edebiliyorlar. Sadece sokaktan aldıklarınızla ev kurabiliyorsunuz.

    Korkuluk:
    ‘Tabii ki anlayamıyorum’ dedi. “Sizin başlarınız da benim gibi saman dolu olsaydı güzel yerlerde yaşarsınız”

Bir yanıt yazın