Dur gelme artık! Yoruldum. Kaçacak dermanım kalmadı. Esme rüzgar, sus! Sesin duyulmasın. Gelme! Dur gayri ötede. Zor iş senle baş etmek. Bir çoklarını aldın daha doymadın mı? Benim başım zaten çok kalabalık bir de seninle uğraşamam. Bak elimde ne çok iş birikmiş. Uzak çok uzaklara diktim gözlerimi ben. Gelme bana, aklımı karıştırıp yüreğimi sıkıştırma. Nefes almaya niyetim yok. Uğraşım bol, yolum açık. Değişmedi hayata karşı duruşum. Ama sen… Sen çok yaman şeysin. Şarkı sözlerinde geçer, dile dolanırsın. Şiir mısralarını sararsın. Yazanın gönlünde kor, okuyanın gözünde yaş olursun. Gelme bana! Gelme. Adını koymaya niyetim yok. Sessiz sedasız bir garip misali göçüp gitmek emelim. Gidecek vakte kadar ötelerin sıcağından koruyacak bir içimlik serinlik aramak niyetim.
Dur! Hücum etme var gücünle görmez misin ne acizim. Defaatle itiraf ederim üstelik. Aciz zaten biçare, garip. Bir de sen gelme! Varsın, bilirim daha en başından beri. Ama varlığını belli etme. Sus! Bir dirhem daha büyürken sus lütfen. Korkularla baş etmek, yalnızlığa ağlamak seninle hemhal olmaktan daha kolay bu aciz için. Dur! Lütfen bir dirhem dahi büyüme, vazgeçtim. Büyüdükçe dile düçar olacaksın. Sen hep orada bilmediğim karanlıkta kal. Sırası bir türlü gelmeyecek bir şey gibi, adı ne olursa öyle orada kal. Kal ki bu ruh bu bedene hapsedildiğini anlamasın. Sen sus ki koca evren bir olup çöreklenmesin üzerime. Aratmasın bana …. Bak işte geldin yine dilimin ucuna. Gelme demiştim oysa. Ne zorlaştırıyorsun işlerimi. Neyine yarayacak seninle kavrulmuş halim. Zaten yakmıyor mu gerisi de, bir de madalya ister gibi ortaya çıkıyorsun. Nimet çok, imkan çok sana kafa tutmaya. Savunma makamında olsan anlatırsın bunların dahi şükrü eksik diye. Lakin seninle dertlerinin gizini aşikar edenin bırakmazsın yakasını. Dağdağalı dünya eziyeti de neymiş der sıkar da sıkarsın insan yüreğini. Akılla oynarsın hep. Gözler gördüğünü değil görmek isteğini temaşa eder. Her daim hülyalı gezdirir durursun adamı.
İki iş bulup kafam katışsın diye çıkarsın yola, binler işle uğraşıp bedeni yorgunluk pazarında esir bıraktırırsın. Bir renkli balon geçer gözünün önünden sonra, yağmur yağar toprak kokusuna kaptırırsın kendini. Sen hiç boş durmazsın, daha bir büyüyerek gelir dayanırsın kapıya. Kapı kilit tutmaz ki açılır kendiliğinden. Beden yorgun, zihin dolu anılarla. Bir bir geçirirsin gözümün önünden. Çocukken sevdiğim şeyleri. Çamurdan yaptığım tabaklarımı, bir ince örtüden kurduğum çadırımı. “Akşam çöktü hadi içeri, baban gelir şimdi” diye seslenen annemi. Sesi kulaklarımda yankılanırken ararım sesin sahibini. Dört bir yanıma bakarım. Yok…Ne annem, ne çadırım, ne de çamurdan kaplarım… Bırak yakamı. Ben pek acizim. Bak taaa nerden geldin girdin içime. Gözlerimde buğu, burnumda annemin kokusu… İki damla yaş, kalk işine bak. Senle mi uğraşacağım canım! Aa sen azmetmişsin adını söyletmeye. Niyetim yok dillendirmeye. Bekleme, var git yoluna. Yok dur! Gitme. Başkasını bulursun çekil köşene. Oh şükür! Az söz dinle. Bu garip de bir insan nihayetinde şu koşan yavrular gibi. Biz de oynardık bir vakit kardeşlerimle böyle sokak arasında. Evimizin arkasında küçük bir bahçe… Hatta bir kere basket maçı yaparken kardeşlerimi kız kaçıran patlatıp korkutmuştum da ne kadar kovalamışlardı beni. Ama olmadı ki bu şimdi. Ne hain çıktın. Her adımda, her olayda anılar saçılmaz ki ulu ortaya. Anlaşıldı, senden kurtuluş yok. Ama bil! Hiç demem adını. Dersem kabul eder de ….. Bak yine söyletecektin tam da. Bak anlatayım bir anımı daha: Küçüktüm, daha liseye gelmişim anca. Tanıştım bir avuç dertliyle. Bir ona bir buna koşan savaş ortasındaki hekim gibiler. Var bende de bir kuru inat. Ne çok soru sordum bu dertlilere. Dert nedir bilmemiş cahil, nerden anlasın insanlık tutuşmuş yanıyor. Kişi kendini kurtarmak yerine kardeşimin imanı diyor. Şaşkınlık desen diz boyu. Anlamak epey vaktimi aldı. Ha bir de çayı bu gariplerle sevdim ki sorma gitsin. Az açık olandan limonunu da kattığında alırdın eline kitaplıktan esas tavşan kanı çayı. Ben sorardım onlar cevap verirdi. Ne bıkmaz usanmazlardı bir görsen. İnat ettim o cahil kafamla lise yaşımda ikna edeceğim onları. Hayatlarını yaşasın diyorum kendimce. Örümcek ağlarını temizleyeceğim cadı süpürgemle aklımca. Bu aciz o vakitler pek pehlivandı. Yenilmek nedir bilmezdi. Okumaya aşıktı her bir döneminde hayatının. Okudu, okudu da ne bilsin okuduğunun hakikatten başka dili de olduğunu. Sorularına cevaplar kitaplardan geldikçe merak etti bu gariplerin okuduklarını. Okudukça zihni anlamadı. Kapattı kendini. Dedi : Boştur bunlar, bak anlamıyorsun bile. Hele kelimeleri telaffuz etmen bile çok zor. Eskide kaldı bunlar. Annenin seccadesinde babanın takkesinde kaldı. Geç sen bunları” dedi. Akıl mantıkla bir olup bunları telkin ettikçe kalp derin mi derin bir uykudan uyandı. Bir esnedi, bir gerildi. Oh be! Nihayet, diyordu. Kalp açıldıkça akıl hayret etti. Sen susmuştun. Derin uykuya dalmıştın. Sensiz ne çok eksik kaldık. Kaç sayfa arasında aradık. Akıl ağladı, kalp mahzun haline ağladı. Gel beraber okuyalım hakikatleri ruh alemleri temaşa eylesin, dedi. Akıl ağlıyor, kalp ağlıyor ruh alemleri seyreylerken beden kayıtsız kalamıyor. Diline gelmiyor kelimeler, göz yaşını akıtıyor. Dil sözler veriyor, “Ben de sizler gibi koşacağım.” Dil susuyor, göz pınarları sağanak sağanak akıyor. Ne o gece ne o sözler unutulmadı bir daha. Ah hatıralar! Ne kadar kıymetli ve özelsiniz. Hayat yolculuğumun gayesini doğuran gecenin sabahında öğrendim yurdumun dört köşesinden başka dünyanın dört köşesinde dertlilerin olduğunu. İşte o günden beridir buralar hülyalarımda her daim ilk sırada oldu. Oldu da sen öyle yamansın ki gelip burnumun ucuna konup ara ara üflemek istersin. Dönülmez yollarda ana, baba, gardaş aratırsın. Demem adını ama rüzgar sen yandan esince gelir kokuları. Hiç çıkmazlar aklımdan. Dualarımın tatlı dilli halleri geri de bıraktıklarım. Ben bu yollara o geceden beri niyet ettim. İnandım, güvendim. Ve bir gün inşallah bu yolda her şeye herkese rağmen yanımda olan sevdiklerime de düşecek bir pay. Çünkü Rabbim inanları zayi etmiyor. Bak bu hakikati de o gece öğrendim. Bu kadar anıya seninle seyahat ettik. Haksızlık ettim “Gelme! Etme!” derken. Geldin de bildim, taş kesilmemiş kalbim. Seni de tanıyor hala. Adını dilime almaktan kaçsam ne yazar sen hep varsın ya. Zorlamazsın gayri anladım. Zira illa işleri zora sokmak olsaydı niyetin bu kadar hatıra arasında hayat gayemi fısıldamazdın. Sen zorsun lakin varlığın da güzel ya. Özledim diyeceğin sevdiklerinin olması da şükür sebebiymiş. Bir ders daha aldım. Bir gece, bir hece, bir damla yaş ile mühürledim. Elhamdülillah.
Derya Hekim