Söğüt Ağacı / Sadık Uyar

Muhakkak ki insan, çok zalim ve çok nankördür
İbrahim Suresi 34


İran, hüzün ve sinema denince akla gelen en önemli yönetmenlerden biridir Mecid
Mecidi
. Cennetin Rengi, Serçelerin Şarkısı, Baran, Cennetin Çocukları gibi filmlerden
tanıdığımız Mecid Mecidi, Söğüt Ağacı filminde de insanı derinden etkilemeyi başarmıştır.
İran sinema tarihinin önemli filmlerinden olan bu etkileyici film derin felsefik ve dini
sembolleri ve temaları işleyen önemli bir yapıt olarak karşımıza çıkar. Filmin başrolünde ise
Parvis Parastui oynamaktadır. Filmin konusuna kısaca bakacak olursak gözleri görmeyen ve
38 yıl boyunca böyle yaşayan akademisyen olan Yusuf’un hikayesini anlatır. Gözlerini 8
yaşında havai fişek kazası ile kaybeden Yusuf, 45 yaşında üniversitede profesördür. Braille
alfabesi ile okuyan ve yazan Yusuf, eşini ve küçük kızını çok seven gözleri görmemesine
rağmen sanki cennet gibi bir yuvada yaşayan bir karakteri canlandırmaya çalışır. Belli bir
süre sonra içinden kurtulmaya çalıştığı bir kafese dönüşür bu ev. Paris’te yapılan bir ameliyat
sonrasında kornea nakli ile görme yetisini geri kazanır. Bu, farklı dünyaların kapılarını
biraz aralasa da bunun yanında psikolojik ve içsel bir bunalıma da neden olur. Yusuf,
yaşamındaki ana öğretileri sorgulamaya ve eleştirmeye başlar. Yusuf’un hayatındaki bu
önemli değişim onu içine düşülmüş bir yalnızlık ve bunalıma iter. Eşi ve kızıyla olan
ilişkilerini tekrar gözden geçirir Hayata farklı bir gözle bakar ve bu değişimle yüzleşmek
zorunda kalır. Aslında filmde içsel körlük nedir bunun üzerinde durulur. Ya da yakın körlüğü
bunu vermeye çalışır yönetmen. Görme yetisini geri kazanan Yusuf, fiziksel olarak görse de
manevi olarak körleştiğini anlamaya başlamıştır. Başroldeki oyuncu bu içsel çelişkilerle
ruhsal çatışmaları büyük bir başarıyla canlandırır.
Filmde semboller çok önemli bir yer tutar. Filmin en önemli sembolü söğüt ağacıdır.
Bu ağaç hem dayanıklılığı hem kırılganlığı ifade eder. Yıllarca körlüğe dayanan Yusuf,
gözleri açılınca aniden kırılmaya başlamıştır. Bu kırılma eşine karşı olan soğukluk ve
başkasına olan aşık olma olayıdır. Diğer bir sembol ise havuzdur. Hayatındaki değişimlerle
yüzleştiği bir zamanda havuz etrafında saatlerini geçirir. Gözleri açılmadan önceki manevi
rahatlığı yitirdiğinde havuz ona tekrar içsel bir temizlenme fırsatı sunar. Bir arınma bir
temizlenme gibi. İçsel karmaşıklığı daha çok havuzun çevresine geçirdiği zamanlarda
belirginleşir. Aynı zamanda havuz bilinçaltının imgesidir. Havuzun kenarında zaman
geçirirken aslında kişisel içsel derinliklerine bakar duygusal çatışmaları ve kimlik
çatışmalarını burada düşünmeye başlar. Havuz aynı zamanda bir yansımadır. Havuzun suyu
dış dünyayı yansıtır ve bunun yanında iç dünyasındaki dengesizliği de göstermesine neden
olur. Filmdeki bu körlük metaforu aslında dış dünya ile ne kadar odaklanırsak iç derinlikten o
kadar fazla uzaklaşabileceğini gösteriyor.
Dancer in the dark filminde Selma karakteri ile Söğüt ağacındaki Yusuf karakterini
karşılaştırdığımızda Yusuf körlük ile savaşırken Selma da ise körlük, sevdikleri için bir savaş
aracıdır. Selma körlüğünü kabullenir ve bu noksanlıkla kendi hayatını sevdikleri için feda
etmeye hazırdır. Yusuf ise görmeye başladıktan sonra içsel bir krize girer manevi anlamda
zayıflar ve sevdiklerinden uzaklaşmaya başlar. Blindless filminde ise tabii bu film, bir
kitaptan alıntıdır. Ani bir salgınla tüm şehri etkisi altına alan körlük, toplumsal çöküşü temsil
ederken Yusuf’taki körlük ise bireysel ahlaki ve etik değerlerin çöküşünü temsil eder. Ama iki
filmde de fiziksel körlükten ziyade manevi körlüğe temas edilir. Ray filminde ise körlük, bir
engel olmaktan ziyade sanatsal gelişimine ve kişisel gücüne katkıda bulunur. Tabii ki bizim
Aşık Veysel’i burada söylemeden geçemeyiz. Burada Cemil Meriç’i söylemeden geçemeyiz.
Cemil Meriç de gözlerinin açılması için Paris’e gidiyor. Hatta anılarında şöyle söyler: Paris’e
gittim kapıyı çaldım evde kimse yoktu yani gözleri açılmadan geri döner. Yusuf da Paris’e
gider yani Fransa’ya gider. Gözleri açılır fakat manevi körlük başlar. Nefesini Tut Filminde de
başrol bir kördür. Ama körlük denince aklıma gelen diğer bir film ise Cennetin Rengi
filmindeki Muhammed karakteridir. Muhammed ve Yusuf karakterleri derinlik olarak
birbirine zıt olan başrollerdir. Çoğu filmde gördüğümüz körlük genellikle bir engel ya da
karakterin iradesini gösterme açısından ortaya konulurken Yusuf’un hikayesinde ise körlük
içsel bir özgürlüğün imgesidir. Gözleri açıldığında bu özgürlük içsel derinlik kaybolur. Diğer
filmlerde insanların gözü açılırken hayatı bir nebze düzene girerken Söğüt Ağacı filminde ise
gözleri açılan karakterin hayatı tamamen mahvolur ve hatta gözleri açıldığından dolayı biraz
pişmanlık yaşar. Eski halini özlediğini ve geri gelmesini istediğini yönetmen, bize
göstermeye çalışır. Diğer bir İmge ise cevizdir. Bilindiği üzere ceviz dışı sert ama içi
besleyici olan bir yapıya sahiptir. Bu sembol Yusuf’un içsel dünyasını sembolize eder.
Dışarıdan bakıldığında sert, kaba, haşin bir yapıya sahip olan Yusuf, iç dünyasında zengin ve
derin bir manayı saklar. Gözlerini açtıktan sonra bu içsel zenginliğini kaybetme tehlikesiyle
karşı karşıya kalır. Filmde ceviz bu manevi zenginliği temsil eder. Ceviz, dış kabuğu ile
içindeki yumuşak besleyici kısım arasında bir zıtlık barındırır.
Diğer bir ironik olay ise Yusuf’un metroda bir yankesiciyi yani hırsızı, hırsızlık
yaparken görür. Bunu fark eder fakat yankesiciyi hiç uyarmaz. Yankesici Yusuf’un gözlerinin
içine baka baka hırsızlığını yapmaya devam eder. Gözleri kapalıyken adeta bütün kötülükleri
yok etmeye çalışan Yusuf, çıplak gözle gördüğü ilk kötülük karşısında kılını bile kıpırdatmaz.
Bazen görmek, sorunları halletmez insana daha çok sorumluluk verir. Gözünün önünde olan
hırsızlık olayına müdahale etmeyen Yusuf, yanındaki eşi ve kızına karşı olabildiğince kördür.
Filmin sonunda okunan mektup ise Yusuf’un yaşamı boyunca yaptığı hata ve
yanlışlarla yüzleştiği, Allah’tan af ve mağfiret dilediği, manevi bir mutluluğa ulaşmaya
çalıştığı, bir dua ve yakarış olarak büyük bir öneme sahiptir. Bu mektubu Mesnevinin içinde
saklamaktadır Mektup onun içsel dönüşümünün sembolü manevi bir arınma çabasının en
güçlü ifadesidir. Bu mektup gözlerini açmadan önceki yazmış olduğu bir mektuptur. Bu
mektupta çok içten bir yakarış ve dua vardır. Allah bu duayı kabul eder Yusuf’un gözlerini
açtırır. Kabul olan bu duaya göre hareket edemeyen Yusuf, bundan büyük bir pişmanlık
duyar. Mektup aynı zamanda bir kabul edilmiş bir çaresizliğin simgesidir.
Filmin diğer bir yönü ise hayatını hep kör olarak geçiren Yusuf, gözleri açıldığında
yıllarca onu koruyan kollayan bakan eşini bırakıp başka birine aşık olmasıdır. Vefasızlığın ve
nankörlüğün rengi olmaz. Bir insan, gözlerini açar açmaz yıllarca ona bakan eşini aldatıp
nasıl başka birine aşık olur. Yönetmen, burada aslında şunu söylemeye çalışıyor: Asıl seven
ve asıl aşık kim sorusuna yanıt arıyor. Yıllarca bu kadın, kör birine aşık olup onu sevmiş ona
bakmış. 38 yıl sonra gözleri açılan Yusuf ise başka birine aşık oluyor. Bu süreçte başka birine
aşık olması aslında onun psikolojik dengesizliğini ve arayışını yansıtan bir olaydır. Bu aşk
gerçek bir bağlılıktan ziyade Yusuf’un yaşadığı krizle başa çıkma arayışı olarak
değerlendirilebilir. Yusuf’un başka birine aşık olmasının temelinde aslında duygusal ve
psikolojik süreçler de yatmaktadır. Bu aşık olma durumu onun için de bulunduğu dönüşüm ve
arayışla bağlantılıdır.
Filmde varoluşsal bir yolculuğu ele alan yönetmen, bunu Yusuf üzerinden anlatmaya
çalışmıştır. Film ağır bir tempoda devam eder. Hayatın anlamı, kimlik, sadakat, aşk, manevi
arayış gibi derin temaları ele alan düşündürücü duygusal bir filmdir. Söğüt Ağacı, varoluşsal
soruları kültürel doku ile harmanlayarak İran sinemasının felsefi derinliğini yansıtan bir
filmdir. Yusuf, aslında dünyadaki bir derviş gibidir. Bab Aziz gibi kendini bulmaya çalışır.
Kendini tam buldum derken aslında kendini kaybetmiştir. Fiziksel dünyada görmeye
başlaması onun ruhani yolculuğunda bir kriz yaratır. Yusuf’un başka bir kadına aşık olması
aslında insanoğlunun ve insanın tatminsizliğini ve nankörlüğünü gözler önüne serer. Filmde
körlük sadece fiziksel bir olay değil aynı zamanda manevi ve ahlaki bir körlük metaforu
olarak ele alınır. Filmde söğüt ağacı, havuz, su gibi semboller Yusuf’un içsel çalkantılarını
gözler önüne sermektedir. Varoluşsal bir drama olan bu film gözler maneviyatta kördür
ifadesini çok güzel işlemektedir

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *