Yazmayayım, yazmayayım diyorum ama bir noktadan sonra dayanamıyorum kuzularım. İçimdeki heccav çıkıver gali dışarı deyiveriyor. Yaş da ilerledi. Bünyem içimdeki muhalefeti kaldırmıyor . Facebook mahallesinden mustarip olduğumu ilk yazımda belirtmiştim . Konu bu sefer sosyal medya , Facebook değil canlarım. Konu şiir gibi özel ve nezih bir alan. Malumunuz şiir okuyanı az, şiir yazanı çok bir milletiz. Daha doğrusu şiir yazdığını zannedenin çok olduğu bir milletiz. Elbette şiire heves etmek güzeldir. Ama devam ettirmek için biraz emek de göstermeli canlarım. Bir yazıyla bile düşman kazanmış birisi olarak bu yazıdan sonra peşime hangi istihbarat örgütleri takılır bilmiyorum artık ama dilimin altındaki baklayı çıkarıvereceğim gali. Bu eleştirimde Cizlavet de payını alacak. Şiir başlığı altında şiirle hiç alakası olmayan üst üste yazılmış bağlamından kopuk satırları bize gösteriyor. Anlıyorum insanlara aşk gelsin, şevk gelsin diye yapıyorsunuz ama arada bir de içinizden bir deli çıkıversin. Bunlar şiir değil desin dimi. Madem ki siz demiyorsunuz dedeniz kuşandı yine kılıcını atıldı meydana. Şiirim geldi diyerek şiir yazılmaz canlarım. Geçtiğimiz yüzyılın şiir denilince akla gelen ilk isimlerinden Yahya Kemal Efendi ömründe kaç şiir yazdı azıcık bir araştırıverin. Bir yıl içinde bilmem şu kadar kitabımız çıktı diye bir paylaşım gördüğümde aklıma hem Kafka hem Beyatlı hem de Ahmet Muhip gelmişti. Dıranas’ın ilk kitabını kaç yaşında piyasaya sürdüğünü biliyorsunuzdur. Bir internet sitesinde şiiriniz çıkınca ya da parasını verip marangozdan hallice bir matbaadan kitaplarınızı bastırınca Baudelaire ya da Tanpınar olmuyorsunuz. Elbette içinizde onlara namzet şairler çıkacaktır ama dokuz aydan önce doğan çocuklar için erken doğum daha erken olana da prematüre diyorlar. Ne bu acelecilik aklım almıyor kuzularım. Edebiyat dünyasına bir kitap daha kazandırdık. Flaş, flaş, flaş. Zeki Müren de bizi görecek mi diye bir repliği vardı Vizontele’nin. Edebiyat dünyasının bundan haberi var mı peki canlarım. Kural yok, kaide yok, estetik yok, musiki yok. Biraz oradan, biraz buradan azıcık da bilinmeyen kelimelerle süsleyince bunun adı şiir olmuyor . Siz bağıra bağıra ben şiir yazdım deseniz de olmuyor kuzularım. Ayda on kitap da bassanız yüz kitap da bassanız bunun adı edebiyat olmuyor. Dede coştu diyenleriniz olmuştur belki. Ama damarıma bastınız gali. Tasavvuftan haberi olmayan birisi şiir denizinin yaşayan en mahir yolcularından birisinin yanında ben şu kadar şiir kitabı bastım şiirlerimde tasavvuftan çok beslendim deyince nahif insan önce yutkundu sonra da kibarca sordu. İntisabınız var mıydı kızım? İntisap kelimesi hakkında fikri de şiir kadar olan hanımefendi biraz kem küm ettikten sonra topu taca attı ve susuverdi. Ustalara boşuna usta demiyorlar. Benim gibi gevezelerin sayfalarca yazdığı hicivlerden onların tek cümlelik sorusu bin kat daha etkilidir. Yakın zamanda ona da şahit oldum bir sohbette. Azıcık sabır kuzularım. Çağın en büyük hastalığı çabuk şöhret olma isteği. Kimisi danaya tokat atıyor, kimisi uçağa şırdan sokuyor , kimisi kıtalar dolaşıp göbeğini sallıyor. Bir şekilde birileri meşhur oluyor. Ama şiire gelince bu alanda emeksiz, tersiz meşhur olan bir isim bile ne gördüm ne duydum. Çiğ eti sosyete sevebilir canlarım ama çiğ şiiri estetiğe aşık insanlar sevmezler. İyisi mi kızmayın dedenize de kulağınıza küpe edin bu yazıları. Yoğurdun mayalanması gibi şiirinizi de kaleminizi de mayalayın. Daha çok okuyun daha çok yazın. Bir yerde şiir paylaşmadan önce iyice düşünün varsa kallavi bir dostunuz okutuverin ve eleştirmesini isteyin.
Sağlıcakla kalın canlarım.
Gözlerinizden öperim. Dedeniz.