Yedi Yıl Sonra / Yaşar Beçene

Fırtına öncesi sessizliği  biraz erken fark etmekti belki de benimkisi!.. Aklı ve bedeni sorular harmanına esir etmeden -hiç düşünmeden- başını alıp çekip gitmek… Bir derviş gibi olmasa da sevdiğin kim ve ne varsa bir anda vazgeçmek ve terk etmek her şeyi… Anladım ki bazen cahil cesareti de gerekiyormuş insana. Elbette alın yazısı olma ihtimali de yok değil hani. Yoksa hesap kitap yapmadan nasıl düşer insan belirsiz yollara!..

  Aslında kısa süreli bir ayrılık olma beklentisine olan inanç idi belki de bu cesaretin kaynağı.  Ömründe daima ‘beklenti’ girdabına düşmekten çekinen/korkan birisi için son bir umuttu belki de bu gidiş… Zira elde daima ‘hüzün’ olsa da umut daima yaşamalı, yaşatılmalıydı mutlaka.  

  Önümde yaşanılan zorlu bir zaman dilimi vardı ve bir de ‘Benden çok uzakta’ arayışlarım. Ortalığın toz duman olduğu sisli/puslu zamanlarda kişisel tercihler/gayretler ne kadar da önemli oluyor değil mi?.. Belki de bu sebeple insan, gözünü karartırsa her şey yapabiliyor. Zamanın geçiciliğine inanan ruhu(m)/bedeni(m) bir anda buluveriyor kendini yaban diyarlarda. Artık takvim yaprakları duvarlarda asılı değil; aklında, fikrinde hatta yüreğinin daima tam ortasında dökülüp duruyor pervasızca. Günler aylar ve yıllar nasıl da su gibi akıp geçip gidiyor öylece. Ve yalnızca sanal dünyalarda görüşme fırsatları bulabiliyoruz sevdiklerimizle. Dünya hali işte; var ve yok arası ince bir çizgi gibi.

  Şimdilerde bir kara duman olmuş hasret her birimiz için. Sevdiklerimizin tamamı nasibini bundan almış ve hâlâ da alıyor. Oysa bizler, küçücük şehirlerde -kendi halinde-yaşamaya çalışan sıradan insanlardık. Şimdi nasıl da dünyanın dört bir yanına savrulmuş, kaybolmuş aileler haline geldik bir anda. İnsanın öz vatanı ‘yedi kat yabancı’ haline gelince, doğal olarak ‘ellerin vatanı’ da bizlere ‘daimi bir yurt’ haline geliverdi. Kırk yıl düşünsek aklımıza gelmeyecek ne kadar şey varsa bir bir geldi başımıza… İnsan çoğu zaman düşünmeden edemiyor! Ne idik ne yaşadık ne olduk ve şimdi ne olmaktayız?..Sorular girift birer bilmece yumağı gibi; eksilmiyor gün be gün daha da çoğalıyor.

  Hasret, hüzün, acı, keder, ıstırap ve çokça gözyaşı yüklü yedi koca yılı çoktan devirdik. Sevdiklerimizle yeniden bir araya gelme hayallerimiz belli belirsiz bir gelecekte asılı duruyor.Hâl böyleyken insanı yine de doyduğu değil doğduğu toprak çekiyor sebepsiz.  Biliyorum yaşadığımız yerler cennetten adeta birer parça gibi. Lakin gözlerimiz geride bıraktığı serin akşamları, ait olduğu yerlerdeki göğün mavisinin özleminihissediyor en derinden. Ağacın, çiçeğin, börtü-böceğin verdiği hazlarda sanki hep bir şeyler yarım kalıyor gibi.  Sanki zamanla daha çok derinleşiyor acılar.

  Gözlerim, düşlerimde yankılanan sevdiklerimin izlerini arıyor daim. Gurbet ellerde yitik yuvaların hikâyeleri daha bir derinden kanatıyor sarmaya çalıştığımız yaralarımızı. Nazım Hikmet’in dediği gibi, bu uzun ayrılık zamanları bir demir parmaklığın ardından sevdiklerimize uzanmak gibi imkânsız. Her gün, bir adım daha yaklaşmak isteriz ama sanki yıllar önce çizilen sınırlar varoluşumuza gömülmüş yitik bir hazine gibi.

  Çoğumuz çoktan kendi köklerimizden koparıldık.Parçalanmış ailelerin acıları yüreklerimizi dağlayan hüzünlü bir melodi gibi. Mutlu aile fotoğrafları çoktan mazinin kollarında kalmış durumda. Evlerden taşan gözyaşları, aile fotoğraflarının yüzündeki gülümsemeleri silmiş götürmüş. Sanki yabancı topraklara düşmüş ve sürekli gözyaşları döken birer nehir taşları gibiyiz. Anılarımızda kayboldu köyler, şehirler ve her anı, bir ağıt gibi dudaklarımızda şimdi.

  En çok da sevdiklerimizin iyi ve kötü günlerinde yanı başında olamayışımız zedeledi kırılgan ruhlarımızı. Birçok arkadaşımızın/dostumuzun ufka yürüyüşünü uzak diyarlardaöğrendik ansızın. Bir tek dualarımızla teselli buldu kabzhalinde ruhlarımız. 

  Hâsılı bu yedi yılda çoğaldı içimizde acıya ve hüzne dair ne varsa. Yine de bu yolculuk, bir gün mutlaka mutlu bir dönüşle tamamlanacak. Elbette bir gün hasret, en derin ve içten sarılmalarla son bulacak. Ve belki de, süresi belli olmasa da yine Nazım’ın dediği gibi, bir gün “Bütün kapılar açılacak bir bir.”

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *