Bir gün ülkemi yeniden ziyaret edecek olursam bu ziyaretim tarihi mekanlardan ziyade yöresel yemekleri tatmak için olacak. Üniversite hayatının kazandırdığı güzel bir nimet ülkeni yakından tanıma fırsatının doğması olmalı. Dört bir yandan gelen öğrencilerle tanışıyor olmanın yanında başka şehirleri gidip görmek için de güzel bir sebep.
Üniversite yıllarımda en sevdiğim etkinliklerden biri yöresel lezzetlerin tanıtıldığı programlardı. Hem çok keyifli hem de çok lezzetli idi. Bazı öğrenciler yöresel kıyafetlerde giyinerek dikkatleri celbederlerdi. Bazen de ortak lezzetlere sahip olduğumuzu keşfederek birbirimize ne kadar yakın olduğumuzu görürdük. Hem iç içe hem de benzersiz yönlerimizle harika motifleri olan bir dantelayı oluşturduğumuzu düşünürdüm. Tarih boyunca toplumumuzda ayrıştırmaya sebep olacak çok olay yaşanmış olsa da özümüzde birlikten kuvvet bulduğumuzu anlamamak için kör sağır ve dilsiz olmak gerekirdi. Ne kadar farklı isek o kadar benzeriz, ne kadar ayrı isek o kadar aynıyız. Bu zıtlık ve birlik eşsiz bir güzellik doğuruyor.
Gençliğin baharı sayılan yıllarda ocakta pişen aşı paylaşmak görünmeyen derin bağlarımızı kuvvetlendiriyordu. Doğu Anadolu bölgesinin lezzetlerini tanıtmak benim görevimdi. Lezzetli ama kıymetli bir çorbayı yapmaya karar verdim. İnternetin telefonlarda olmadığı zamanlarda annemden tarifi almıştım. Evvelinde yazdan yapıp kuruttuğumuz eriştesini evden getirmiştim. Yeşil mercimeğini de haşlayıp hazır edince soğanları kavurmakla başladım işe. Pratik bir çorba aslında. Başkasına tattırma telaşından mı acemiliğin verdiği heyecandan bilemiyorum annemden alırken hızlı hızlı yazığım tarifi sürekli okuyordum. Soğanlar hazır olunca salçasını ekledim. Kesme aşı hamurunu da hazırlayıp biraz uzunca parçalara ayırıp eşit olacak şekilde kestim. Ayrı bir tava da bu kesmeleri de kızartınca artık çorbamızın bütünleşme vakti geldi demektir. Soğanları kavurduğum tencereye yeter miktarda suyunu koyduktan sonra yeşil mercimeğini koydum. Ardından kesmeleri ekleyip bir tur karıştırdım. Ve şimdi eriştelerde sıra. Erişteleri de ekleyince tuzunu, reyhanını da unutmamak lazım. Artık erişteler pişene kadar usul usul ara ara karıştırarak pişmesini bekliyoruz. Mis gibi kokusu tüm evi sardı. Anacığımın elinden daha lezzetli olduğuna eminim. Ama benim pişirdiğimde fena olmadı. Gururla ikram ettiğim çorbayı tadanların yüzündeki şaşkınlık ve memnuniyet mutlu etti. İlk kez tadanların meraklı soruları ise uzunca bir sohbetin başlangıcı oluyordu.
Üniversite bir eğitim yuvası. Kitap satırları arasında dolaşıp öğrenmek kadar birbirimizi tanıyarak farklılıklarımızı anlamayı da sağlıyor. Bu etkinliklerin bizlere kazandırdıklarının yanında pek çok kişinin “Annem çok güzel yapardı bu yemeği.” cümlesi ortak duygularımızın görünür haliydi.
Bir çorba ne kadar eskiye götürür bilmiyorum ama beni bir on yıl öncesine götürdü. Bu durağın ardından çocukluğuma uzanan anılara seyahat ile anacığıma olan özlemimi bir kat daha büyüttü. Kaç yaşına gelirse gelsin bir evlat anne için aynı kalır derler ya. Kaç yaşına gelirse gelsin anneye özlem, yanında iken çocuksu şımarıklığı da öyle baki kalıyor bence. Ağlamıyorum ya kesme aşının kokusu kaçtı gözüme.