Masumiyetin İzinde!.. Yaşar BEÇENE

Pablo Picasso bir yerde “Rafael gibi resim yapmak dört yılımı, bir çocuk gibi resim yapmak ise benim bütün ömrümü aldı.” der. Evet bir çocuk cesurca/korkusuzca yaklaşır her yeni şeye. Hataları umursamadan özgürce/özgünce yol alırlar hedeflerine. Sanırım her şey o saflıktan uzaklaştıkça yitiriyor doğallığını. Ve ardı sıra azalıyor/kayboluyor o saf çocuğa ait hasletlerden ne varsa!..
Bu yitik masumiyeti yeniden bulmak için yıllarını verir kimileri. Belki bir fırça darbesi belki tatlı bir mısra geri kendine getirir o masum çocukluğumuzu. Ve yeniden bütün doğallığı ile buluruz ve yaşarız o masumluğumuzu!..
Yahya Kemal, “…çocuklar gibi şendik !..” der mesela özlemle. Cahit Sıtkı, “Affan Dede’ye para saydım / Sattı bana çocukluğumu.” mısraları ile çocukluğa -belki çocuk kalmaya- duyulan özlemi ironik bir şekilde dile getirir. Ve içinde bir yerlerde daima canlı kalan özlem duyulan bir yanını paylaşır bizlerle.
Sahi hangi birimiz özlem duymadı/duymuyor o masum zamanlarına. Hangi birimiz en değerli şeylerini mazinin kollarında kalan o safir anlar için feda edemez!..
Evet, zaman daima coşkun bir nehir gibi akıp duruyor. Ve insan çoğu zaman ömrün pastel renkleri arasında kaybolup gidiyor. Ve bir değil bir çok yok’un peşi sıra ne değerli şeyler ıskalanıyor öyle değil mi? Sanırım ten elbisesi eskise de içimizde bir yerlerde Cahit Sıtkı’nın satın almaya çalıştığı o masum çocukluğumuz öylece canlı duruyor.
Belki de çoğu zaman en değer verilecek şeyler en basit olanlardır. Yalan yok hiç yadsınamaz yalın bir gerçek var; her birimiz içimizde bir yerlerde saklıyoruz içimizdeki çocuğu. O saf ve dürüst çocuk sürekli konuşur durur bizimle. Henüz kirlenmemiş duygularla bakar her yeni güne ve yaşanacak anlara. Bizden öte ve bizlerden ziyade!..
Evet, bir çocuk gibi saf ve duru olmak/kalmak !.. Sanırım insan ömründe en önemli mesele bu olsa gerek. Çocuklar ki kocaman bir dünyadır ve masumdur her bir çocuk. Bundandır ki bir çocuğun suskunluğu/masumiyeti en güçlü silahlardan daha değerlidir. Bundandır ki bakışlarındaki ışıltıların okşadığı mekânlar güle/ gülşene dönüverir. Bir kez daha bütün kalbimle buna inandım. Bir çocuğun kalbinde gizlidir kaybedilen iç huzur/lar ya da küçük mutluluk/lar.
Şimdi dönüp de bir baktığımda büyüyen bedenlerimiz ne çok değişti/değişiyor. Ve ne çok ön yargılarımız/kabullerimiz var şu yalan dünyada… Belki bu nedenle çoğumuz bir ömür boyu yeknesak yaşarız. Ah kendi yanılgılarının esiri olarak yaşamak ne zor ve ne yaralayıcı.. Keşke herkes içindeki çocuğun sözlerine bir kulak verebilseydi!..
O çocuklar ki yalan nedir bilmezler. Yalnızca güzel kelimeler vardır gönül kitaplarında sevgi ve iyiliğe dair. Bir çocuk gülerse bütün güller açar yeryüzünün en ıssız bahçelerinde Tarancı’nın gönlünde olduğu gibi:
Bu bahar havası, bu bahçe;
Havuzda su şırıl şırıldır.
Uçurtmam bulutlardan yüce,
Zıpzıplarım pırıl pırıldır.
Ne güzel dönüyor çemberim;
Hiç bitmese horoz şekerim!

Belki de Necatigil gibi -hafife alınamayacak kadar bilge- çocukları dinlemeli insan biraz da “Kimileri hâlâ kendileridir/Anlar susar çocuklar / Onları düşünelim/Yaşadığı yaşadığı kadar”

Bir yanıt yazın