Sevgi neydi, sevgi emekti.
İran 1979 İslam Devrimi sonrası birçok toplumsal ve siyasi değişme sahne olmuştur.
Bu süreçte Sovyet işgali ve devam eden iç savaşlar nedeniyle milyonlarca Afgan mülteci İran’a sığınmak zorunda kalmıştır. Bu mülteciler İran’da genellikle yasa dışı ve düşük ücretli işlerde çalıştırılmıştır Bu filmde bu sosyo-ekonomik gerçeklik üzerinde durulmuştur.Baran zor koşullar altında bile haysiyetini ve onurunu koruyan bir karakterdir. Mecit Mecidi’nin 2001 yapımı olan bu film İran sinemasının en önemli baş yapıtlarından biridir. Bu film sadece duru bir aşk hikayesini değil bunun yanında İran’daki Afgan mülteci sorununu işlemesi bakımından da önemlidir. İran’daki Afgan mültecilerin zor yaşam koşullarını ve toplumsal dışlanmışlıklarını da derinlemesine ele alan dram yüklü sosyal temalı bir filmdir.
Baran Yağmur demektir hem temizliği hem yenilenmeyi simgeler. Film boyunca yağmur sahneleri karakterlerin duygusal durumlarını hikayenin evrimini yansıtır. Yağmurun dünyada yaptığı değişime paralel olarak Latif’in kalbinde olan değişim gözler önüne serilmektedir. Yağmur toprağı nasıl yumuşatıyorsa nasıl terbiye ediyorsa sevginin ve aşkın da insanı öyle terbiye edeceği üzerinde durulmuştur. Bu sevgi, bir yağmur gibi Latifi’n kalbine sevgiyi ve merhamet tohumlarını eker. Filmin başında bencil umursamaz sert bir karakter olan Latif, Baran’ın gerçek kimliğini öğrendiğinde adım adım içindeki merhamet ve insanlık duygularını keşfeder. Latifi’in kendi içinde geçirdiği bu içsel dönüşüm davranışlarına da yansır. Baran, filmde az konuşan ve hatta hiç konuşmayan sessiz bir karakter olarak tasvir edilir. Ancak bu sessizlik onun güçsüzlüğünü değil Aksine içsel gücünü ve sabrını temsil eder Mecidi, minimalist diyaloglar ve güçlü görsel anlatımla izleyiciyi karakterlerin iç dünyalarına yaklaştırırken toplumsal ahlaki ve insani bir soruna dikkat çeker. Filmin merkezinde genç bir İranlı işçi olan Latif ve Afgan mülteci Rahmat gerçek adıyla Baran vardır. ilk başta Latif inşaatta çalışırken Baran’a karşı kıskançlık ve öfke besler. Çünkü diğer işçilere nispeten daha kolay bir iş olan çay dağıtma işini Latif’in elinden almıştır. Bu noktadan itibaren Latif, Baran’a karşı bir kin kıskançlık ve İntikam beslemektedir. Hatta filmin bazı yerlerinde Baran’ın kovulması için değişik oyunlar bile oynamıştır. Yani Latif’in kalbinde küçücük ama büyümesi muhtemel bir nefret tohumu vardır. Burada şunu da söylemek gerekiyor: Baran’ın ne işi vardı orada. Baran’ın babası inşaatta çalışırken aşağı düşmüş ve bacağını yaralamış ve çalışamaz duruma gelmiştir. Fakir oldukları ve babası çalışmadığından dolayı Baran evine yardımcı olmak istemektedir. Latif’in gözünden kaçmayan bir nokta vardır: Baran diğer işçileri böyle daha küçüktür ve bazı ağır işleri yapamamaktadır. Bir gün Latif, çayın dağıtıldığı yere gittiğinde perdeye açıp içeri girmek üzereyken Rahmat yani diğer ismiyle Baran bir erkek değil bayan olduğunu anlamıştır.
inşaatta Rahmat ismini kullanan karakterin gerçek adı Baran’dır. O anda yani bayan olduğunu öğrendiği anda içinde büyüttüğü o kocaman nefret bir sevgiye bir hayranlığa bir imrenmeye dönüşmüştür. Ailesini geçindirmek için bir bayanın erkek kılığına girip Afgan ve İranlı inşaat işçilerinin arasında çalışmaya başlaması ve bunu büyük bir fedakarlıkla yapması Latif’i kalbinden vurmuştur. Burada büyük bir aşk ve sevgi başlamıştır. Bunu öğrendikten sonra Latif, Rahmat’a karşı çok merhametli olmaya başlamıştır. Hatta Latif bazı işlerde Rahmat’a yardım etmeye başlamıştır. Tabii bu yardım etme Rahmat’ı da şaşırtmıştır. Başta türlü türlü oyunlar kurup işten atılması için elinden geleni yapar Latif, bir anda tabiri caizse Rahmat’ın koruyucu meleği olmuş bütün kötülüklere karşı zorluklara karşı onu korumaya çalışmıştır.
Aşkın etkisinin o kadar büyük olduğunu ve bir anda bir insanı nasıl değiştirdiğini eskisinden eser bırakmadığını çok basit bir şekilde gözler önüne serilmektedir.
Mecidi’nin en büyük özelliği bildiğiniz üzere çocuklar üzerinden sosyal mesaj verme olayıdır Gerçi bu olay İran filmlerin çoğunda vardır. Latif ve Rahmat diğer İnşaat işçilerine göre çocuk yaşta olabilecek insanlardır. Filmin bir karesinde inşaat işçilerinin yemek yedikten sonra geriye kalan ekmek kırıntılarını Rahmat’in toplaması ve o kırıntıları inşaatın üst katındaki güvercinlere vermesi Latif’i daha fazla etkilemiştir. Afgan mültecilerin İran’daki yasa dışı işgücü piyasasında karşılaştıkları zorlukları ve tehlikeleri gözler önüne seren yönetmen, aynı zamanda toplumun geri kalan halkın onlara olan kayıtsızlığı ve hatta zaman zaman düşmanlığı da filmde açık bir şekilde eleştirilir. Yönetmen, izleyiciyi empati kurmaya ve bu insanların yaşadığı acıları derinlemesini hissetmeye davet ediyor. Filmin dramatik yapısı ve karakterlerin sessiz acıları izleyeceği düşünmeye ve bu duruma karşı duyarlı olmaya zorlar. Rahmat’ın hiç konuşmaması bana şunu hatırlattı: Bazen Sessizlik en büyük çığlıktır.
ve bu çığlığı duymayan halk ise en büyük cahildir.
Filmde diyalogların azlığı göze çarpmaktadır daha çok görüntüler ve karakterlerin beden dilleri üzerinden anlatılması tercih edilmiştir özellikle filmdeki su ve yağmur imgeleri filmin duygusal yoğunluğunu arttıran en büyük unsurlardır. Sıradan bir aşk hikayesinin ötesine geçen bu filmde izleyiciyi derin düşüncelere ve duygusal bir yolculuğa çıkarır. Bu film bence insani değerlerin ve toplumsal farkındalığın sinema aracılığıyla nasıl etkili bir şekilde aktarılabileceğinin güzel bir örneğidir.
Filmin en can alıcı sahnesi bence Latif’in kimliğini sattığı sahnedir. Burada aklıma Milan Kundera’nın kimlik adlı kitabı geldi. Bence Latif’in aşkı Jean Marc’ın aşkından daha büyüktür. Bir insan aşkı için kimliğinden vazgeçebilir mi evet Latif burada vazgeçiyor.
Kimliğini insan kaçakçılarına satıyor ve aldığı parayı Rahmat’ın ailesine veriyor. Bu parayı verirken paranın kendisine ait olmadığını bu parayı inşaattaki sorumlu kişinin gönderdiğini dile getirir. Böylelikle o dupduru sevginin içine maddiyatı parayı katmamış olur. O aşk ve sevgi tertemiz kalır. Latif’in Rahmat’a karşı duyduğu sevginin içinde bir tensellik bir maddiyat veya başka bir arzu yoktur. Kimliğini satıp bu parayı Rahmat’in ailesine vermesi çok önemlidir. Burada aşk ve sevgi kimlikler üstüdür düşüncesi çok güzel dile getirilmiştir.
İki insan birbirini sevdi mi kimliğin ve etnisitenin önemi ortadan kalkar. Kimliğimi bırakıp sadece ve sadece Latif olarak karşındayım demeye çalışıyor. Kimlik sevgiyi ve aşkı gölgeleyen bir unsurdur. Aşk isteniyorsa kimliklerin geride kalması gerekir demeye çalışıyor yönetmen.
Latif, bir türlü Rahmat’a klasik olarak seni seviyorum, senden hoşlanıyorum, seninle evlenmek istiyorum sana aşık oldum demiyor. Bunu sevginin izdüşümü olabilecek fedakarlık ve merhametle göstermeye çalışıyor. Filmin en alıcı sahnelerinden birisi de bence en son bölümde Baran Afganistan’a giderken eşyalarını toplar. Latif onlara yardım eder. Bu esnada Baran kamyonete giderken ayağı çamura batar Latif koşarak ayakkabıyı buradan çıkartır. Kendi elleriyle Baran’ın ayağına giydirir. Baran burkasını örtüp kamyonetin arkasına binip Afganistan’a doğru yol alır bu vedalaşmanın sonunda Latif geriye dönerken Baran’ın ayakkabısının battığı çamur izine rast gelir ve bu çamur izine bir müddet bakar. Gülümser ve gülümsemeye devam eder çok duygulanır. Bu esnada yağmur yağıyordur ayakkabıya ait çamur izi yağmurla dolar ve belli bir süre sonra o iz kaybolur. İnsan hayatında da böyle izler olur ve bir yağmur gelir acıtmadan incitmeden o izi tedavi eder. Çamurdaki o ayakkabı izinin kaybolması gibi senin kalbindeki bu boşluk da kaybolacak. Bu kaybolma başka sevgilerle başka aşklarla dolacak ve belli bir süre sonra yağmurun bu çamur izini yok etmesi gibi sende de o eski sevgiden ve aşktan iz kalmayacak. Çamurdaki bu ayakkabı izinin tamamen kaybolması anına kadar o eski sevgiyi bir müddet içinde barındıracaksın. Belli bir süre sonra yağmurun o ayakkabı izini kaybetmesi olağan bir durum olduğu gibi sendeki bazı sevgilerin kaybolması ve bunların yerine yeni başka sevgilerin gelmesini gülümseyerek karşılayacaksın.
Sadık Uyar