Dağlarda Kardelen Çayırlarda Papatya / Derya Hekim

Kalabalıklar içerisinde yalnızlık gönül istediği ile buluşamadığından doğar. Ne gece ne gündüz anlam ifade etmez artık.  Gönül istediği ile değilse, varmak istediğine varamamışsa mahzundur hep. Yarım kalmıştır yaşamda onun yeri. Gece ve gündüz genel manalarıyla tanımlanmasaydı eğer, ikisinin de tamamlanamamış zamanın yarısı olduğunu keşfederdik. Kendilerini yarım kalmış, kavuşamamış aşıklardan sayarlardı belki de. Gecenin en koyu yerinde gün atar. Ama gece, gündüze kavuşamadan ince huzmelerle solmaya başlar.  Gündüz uyanır kendisini bekleyen doğaya ve insanlığa. Aranır durur diğer yarısını.  Gecesini bulmak için döner adım adım dünya üzerinde.  Umudu ile söner yavaş yavaş. Akşam serinliği çöker, aydınlık kızıllıktan karaya döner ince ince.  İşte gündüz de gece de bunca kalabalığa kavuşur da birbirlerine kavuşamazlar.  

      Gece ile gündüzün bu sırlı arayışını, kavuşma isteklerini onlar gibi yolların kapandığı diyarlarda  çocuklarının soruları karşısında aciz kalmış anneler keşfetti bu dönemde. Bu anneler ki kimi medrese-i yusufiyenin küçük, demir parmaklı pencerelerinde, kimi medrese-i yusufiyedeki kocasını beklerken, kimi sadece adını duyduğu dilini bilmediği diyarlarda keşfetti. Her biri kendinden bir parçayı buldu bu sırda.  Bu sır ki ilahi bir değerdi. Sabrı öğretirken direncini güçlendiren bir sırdı. Kadın olmanın çile hanesini doldurmak olduğunu yeniden anlatacak bir sırdı. Kadın olmaktan öte annenin ayakları altına cennetin verilmesi sırrının anlamıydı belki de.  Şefkatin yanında sabrın da birer örneğiydiler.

      Kadın naif olduğu kadar güçlüdür de. Hele anneyse dünyaya karşı duracak cesareti vardır. Bir kadının en güçlü yanı en zayıf olduğu yeridir. Kadın bu güçlü yanını istiridyenin incisini doğurması gibi korur.  Ama bu güçlü yerinden yaralanır. Yetememe endişesinden, sorulara verecek cevabı olmayışından, yarının ne olacağını bilemeyişinden yakalanır. Evlat; her anne yüreğinin ince sızısı, öpüp koklamaya kıyamadığı çiçeği… Bahar bahçeleri de neymiş evladının bir gülüşü karşısında. Bir defa yüzü gülsün ciğerparesinin binbir çiçekle donatır etrafı. Ah anne! Karanlığın en koyusuna çekildiğimiz dönemde gözünde yaşın kuruduğu anne. Yarın adına hayal kurmaya korkar oldun anne. Elbet her hali bilen görene itimadın tam lakin gönlün pare pare oldu anne. Evladının arayışına ses soluk olacak bir imdat dilendin gece boyunca.  Yaşadığın bunca şey değil de evladının iniltileri kesti nefesini. Kaç gecenin karanlığını yavrunun sayıklamaları ile boğdun. Kendinle kavganın tek şahidi zamanın sahibi oldu. Herkes yaralı, herkes mahzundu; kimsenin kimseye merhem olacak takati yoktu. Bir tek evladı için yeniden doğruldu anne. Yeniden baktı karanlığa. Korkuları vardı dağlar cesametinde. Bilmediğinden korktuğu kadar hicabını duydu yeri geldi. Anne, gece karanlığında ne kadar ağlarsa ağlasın sabahına evlatlarına sofra kurdu. Kadın olmak her yükü göğüslemekti bir yerde.   Gönlündeki dalgalarla boğuştu çoğu kez. Daraldığında ferahlayacak, nefes alacak bir yer aradı. Çaresizliğine tahammülü evladının cennet kokusunda buldu. Bir gün! Dedi, elbet bir gün baharın bağrına koşacağız. Biliyorum bahar da bizi özledi. Kardelen misali kara direnip güneşe açtık. Ama papatyalar gibi kırlara saçılacağımız günlerimiz de gelecek.  Bize tahammül için neden veren, umduğumuza da  kavuşturacak elbet. O (c.c)  ki hakkındaki hüsn-ü zannda kişiyi asla yanıltmaz.  

Derya Hekim

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *