Kadim kent, Diyarbekir
düşünmek seni iyi geliyor ruhuma!
Hayati Avşar’ın Amid-i Nur’u
Kürdistan’ın Amed”i
Hêwranlı Enver Ağa’nın Diyarbekir’i
Cumhuriyetin Diyarbakır’ı
Her ne denirse densin adına!
Düşünmek
yazarlar, şairler diyarını iyi geliyor ruhuma.
Urfa Kapısıyla, Mardin Kapısıyla, Dağkapısıyla,
On bin yıllık tarihiyle zamana direnen; Medeniyetlerin kutsal emanetini
Düşünmek
Ve
Gözlerimizi Surlardaki tarihin gözlerine mühürlediğimiz bir anda
asırlar öncesinden taşlara işlenen figürleriyle
sonsuzluk arzusunu hissettiğimiz,
zamana yazılan yazıları.
Keçi Burcu’ndan izlemeye doyamadığımız!
Kara gözlerimizi yeşile çalan
Hevsel bahçesini.
Mekke’nin Medine’nin Anadolu’ya açılan ilk mescidini;
İslamın beşinci Harem-i Şerifi Camii Kebir’i düşünmek!
Ve Evliya Çelebi’nin: “Her kim bu mescidde iki rekaat Hakka kulluk etse secdesinin hak katında kabul
edildiğini kalben hisseder.”
Sözüyle hayranlığını aşikar ettiği mabedi,
Düşünmek…
Görenlerin bakmaktan gözlerini alamadığı,
Dört sütun üstünde beş asırdır duran
minareyi…
Ve
On gözümüz olsa,
izlemeye doyamadığımız:
Dicle Nehri’ni
Gazi Köşkü’nü
Suzan Suzenin Kırklar Dağı’nı…
Düşünmek iyi geliyor ruhuma!
Gönül köprülerine ömürler adadığımız,
Eyvan gecelerini
Ve
Medeniyetleri buluşturan,
Malabadi Köprüsünü,
Anadolu’da halı tezgahında dokunan aşkların,
Bilmek!
Mezopotamya’da gümüşe bakıra örüldüğünü…
Yalnızlığını Kente gelen turistlerle bozan Meryem Ana Kilisesi’nin tatlı tebessümünü!
Düşünmek iyi geliyor ruhuma.
Asırlarca birlikte yaşayan
Ermenilerin, Keldanilerin, Süryanilerin ve Müslümanların gayrılığına içlenirken;
Diriliş Şairinin dediği gibi:
“Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır.
Göğsümde sürgünümü geri çağıran bir damar vardır.
Senden ümit kesmem.
Senden ümit kesmem.”
Kara taşına kara sevdalı olduğum kadim kent !
Düşünmek seni iyi geliyor ruhuma…
Babaların kitaplara sığmayan nasihatlerini!
Anaların lezzet taşan bumbar dolmalarını,
daş ekmeğini!
Ve
Hatırlamak:
Yazın sıcağında bakır taslardan içtiğimiz meyan şerbetini!
Sokaklarında ciğeri yananların kokusunu çok önceden aldığı ciğer kebabını!
Yaşadığımız acıları çiğköftenin acısıyla bastırdığımız ziyafetleri!
Hasanpaşa hanında dostluk adına içtiğimiz melengiç kahvelerini,
Ve tadına doyamadığımız serpme kahvaltılarını , burma kadayıflarını.
Kavurucu güneşin kurutucu sıcağında karpuzuyla teselli bulduğumuz günleri
Sinemizde yaktığı ateşi hiç sönmeyen
Çarşia Şewêtîyi…
Sülüklü Han’da aşkın şarabıyla yanan genç dimağların halini.
Düşünmek!
Havası, suyu şifa olan kadim kent!
Düşünmek seni iyi geliyor ruhuma!
Peygamber ordusunun nal seslerini,
at kişnemelerini duyar gibi olduğumuz,
Sahabeler diyarını!
Düşünmek huzur veriyor gönlüme.
Özgürlüğüne düşkün kentin;
korkusuz şairi Ahmed Arif’i
Düşünmek iyi geliyor ruhuma.
Dengbêj Evi’nde Seyithan’ın: teli teli deyişini dinlerken; açılan yaraların bir gün kapanacağına
inanarak!
Düşünmek!
Ağlayarak gelenleri ağlatarak uğurlayan kenti
Sıcaklığını yazının sıcaklığından alan insanını!
Çocukluğumuzun İskender Paşa mahallesini!
Düşünmek…
Ve şairin gönlüme damlayan:
“Memleket isterim,
ne başta dert ne gönülde hasret olsun.
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Yaşamak sevmek gibi gönülden olsun.”
mısralarını hissederek!
Kadim kent Diyarbekir
Düşünmek seni ruhuma iyi geliyor
Düşünmek seni Ruhuma iyi geliyor.
Servet Erdil