Her annenin içinde bir denbejin yattığını; ve hasretin, çilenin , alev alev yanan yüreğin , kelimelere , ezgiye dönüştüğünü gizli bir ses kaydıyla anladım.
Annem, ümmi kadın…
Annem ; kitap, konservatuar görmemiş kadın .
Annem; nota, ezgi duymamış kadın.
Kelimelerin fırını kalplerdir biliyorum.
Ve kalpteki hissiyatın kıvamı ile boyanır kelimeler.
Acılar ve yollar…
Geceler ve dakikalar…
Her birisi aroması her birisi baharatı oluverir kelimelerin.
Ben annemin sesinde Evdale Zeynikeyi,
Ben annemin hecelerinde Feqiyê Teyranı,
Ben annemin teslimiyetinde Melayê Cezîrî dinledim bir sabah.
Kardeşim kaydedivermiş gizlice.
Çoban çayının demi benzemez evlerde pişen çaylara.
Tadan bilir.
O alevde kavalın kıvamı, çobanın hüznü vardır ya hani.
Şiir yazarım epeydir, şiirler..
Annemin heceleri kanatsız oluşunu gösterdi kelimelerimin.
Annem dedim…
Bilmezdi şiir, ezgi stran…
Annem dedim…
Söylemezdi hiçbir zaman.
Bir sabah gelen bir kayıtla ben,
Annemi dinlediğim an
Abdalın Bir Günü kitabında ‘Göklere inanırdım eskiden, ama sen denizlerin derinliğini de gösterdin bana.’ Diyen Mehmed Uzun gibi kalakaldım o an.
Annem
Annelerimiz
Ve anneler..
Bir cihaz olsa takabilsem gönüllerinize
Sızılarınıza şahit olabilsem kelimelerle…
Dedim ya bilmezdim bilemezdim.
Her annenin içinde bir dengbejin usulca bağdaş kurduğunu.
Gökhan Bozkuş