Babam / Adem Yağmur


Babamın çok yoğun işleri vardı bu yüzden onu ara sıra görürdüm. Babama dair hatıralarım, çok eski bir kağıdın üzerindeki  belli belirsiz bir yazı misalidir. Yüzünü ve boyunu hatırlamaya çalışıyorum fakat benim  için babam akşamın alaca karanlığındaki bir görüntü gibi,  herhangi bir şeyle kıyasıylayamıyorum. Zihnimin bana her zaman hatırlatmaya çalıştığı şey herkesin babası gibi benim babamda çok çok büyüktü. 

Babam şehir dışında çalışırdı, annem uzaklarda derdi. Şehir dışı nedir, uzaklar ne kadar uzak bilmezdim ama bildiğim tek şey, ona olan özlemimdi. Babam işe giderken çok şık giyinir çok güzel arabalara binerdi.  Bu arabalara bazen ben de binmek isterdim. Babam hadi atla bakalım der ama sadece arabayla sokağın başına kadar gider ve geri geri  gelirdik. Şimdilik bununla yetinmeliydim.  Çok işim var başka zaman daha fazla binersin derdi.  Başka zamanlar daha fazla binememiştim ama evin önünde kısa mesafelerde bile çok mutlu olurdum. Babamla her defasında farklı arabalara bindiğimi hatırlıyorum ne kadar çok arabamız var diye buruk bir sevince tutunmaya çalışırdım ama annem o arabalar bizim değil der de tutunduğum her şey birden kırılırdı. Babamı anlatacak pek hatıram olmadığından o boşluğu babamı hatırlatan şeylerle doldurmayı denerdim.

Benim anlamlandıramadığım bizim olmayan arabalar neden bizim evin önünde dururdu. Babam geldiğinin ertesi günü öğleye kadar uyur ve ben onun kalkmasını beklerdim. Bu yüzden kahvaltıyı her zaman olduğu gibi annemle yapardık. Kapının önünde oturur gelen geçenlerin ne kadar güzel bir araba gibi sözleri karşısında bu araba bizim demeyi çok isterdim ama yutkunur kalırdım.

Babam uzaklara gittiği zaman annem her zamanki hazır olan valizini ve beni yanına alarak birlikte dedemlere giderdik. Dedem bu duruma alışmıştı artık, sadece bir hoş geldin der, annemde dedemin elini öperdi. Sonraki zamanlarda dedem elini öptürmeyi beklemeden hoş geldiniz der hızla koltuğuna gider eline kumandayı alır televizyonunu izlemeye devam ederdi. Televizyonun kumandası her zaman dedemde olurdu hatta benim kumandam nerde diye arar durdur ama kumandayı yine kendisi bulurdu. Dedeme hep uzaktan bakardım, bu durumu fark eden dedem bana nasılsın ufaklık der bende mutlu olurdum. Tebessüm ederdim ama cevap veremezdim çünkü onda anlamlandıramadığım bir hal vardı. Dedemin tavırlarından dolayı çok istememe rağmen yanına yaklaşamazdım. Gidip dizine oturmak, sakalları ile ve dökülmüş saçlarından geriye kalan parlak kafasıyla oynamayı çok isterdim ama dedem hiçbir zaman bu yakınlığı bana hissettirmedi. Bu evde bir odamız vardı ve bu oda her zaman bizi bekliyor gibiydi. Anneannem beni görür görmez hoş geldin yavruuuuum diye uzatarak söylediği yavrum kelimesini beni göğsüne bastırarak dindirirdi. Bende anneanneme sarılırdım o beni öper koklar ama ben ona sadece sessiz bir tebessümle cevap verince o da benim için benim kuzum sefil, çok sefil derdi. Anneannem de olmasa o eve gitmeyi hiç istemezdim. Dedem neden böyle yapıyor yoksa beni sevmiyor mu anne derdim, deden seni içinden seviyor o çocuk sevmeyi kucağına almayı pek bilmez ama seni çok sever derdi de ben bu sözlere pek inanmazdım.
Kaç gün geçtiğini bilmezdim, bir telefon gelirdi annem hadi oğlum eve gidiyoruz baban gelecek dediğinde hemen apar topar hazırlanır çıkardık. Vedalaşma olmazdı nasıl olsa bir gün sonra tekrar gelecektik. Ben kapıda oturur babamın gelmesini beklerdim bazen gelmesi uzun sürer ama ben akşam karanlığına kadar beklerdim. Babam yine şık elbiselerle biraz yorgun ve uzamış sakallarıyla gelirdi. Babamı görür görmez ona doğru koşar kucağına atlardım. Her zaman dediği gibi yine üzerim çok kokuyor der bu sarılmayı doyasıya yaşayamazdım. Babamın kokusu hâlâ burnumda, kendi benim rahatsız olmamı istemese de ben onun kokusunu severdim.
Valizini bir kenara bırakır, çamaşırları çabuk yıkayın yarın akşam tekrar çıkıyorum derdi. Yine karnı tok gelmişti, annemde bu durumu bildiği için bir şeyler hazırlar annemle ben yerdim. Babam yarın gideceği için işlerin planını yapardı.  Yemek masasında hiç olmazdı sadece o gün babamla beraber yatmak isterdim ama buna hiç muvaffak olamazdım hep oturduğum yerde uyuyakalırdım. Babam geç saatlere kadar otururdu annemle konuşurlardı babamın sesi kimi zaman çok yükselirdi, annem sessiz kalır bu konuşma bazen bir kaç damla gözyaşıyla sonlandırıldı. Babamla birlikte uyuyamasam da sabahleyin kahvaltıda buluşmayı çok arzu ederdim. Babamın evde olduğu günler birlikte kahvaltı yapmak için öğleye kadar onun uyanmasını beklerdim. Annem o kadar güzel kahvaltı hazırladı ki babamla birlikte kahvaltı masasına oturduğumuzda karşı karşıya kalırdık, annemle yan yana. Babamın yanında oturmayı çok arzu ederdim çünkü annemle zaten oturuyorduk. Babam bana hep ufaklık diye hitap ederdi. Ben ufaklık olmak istemiyordum, babamın büyük oğlu olmak istiyordum. Başka kardeşim yoktu zaten ama ben büyük olmak istiyordum. Kahvaltıdan sonra o gün akşama kadar babamın benimle oynamasını ümit ederdim. Benimle oynaması için etrafında dolaşırdım. Babam ise elinde gazete,  televizyonun karşısındaki koltukta otururdu. Bir gün televizyonun önüne geçtim kollarımı açtım baba dedim, çekil kenara dedi öyle bir soğuk ve sert söyledi ki bir daha babamın etrafına yaklaşamadım. Babamın bana olan yaklaşımları beni ondan soğutmaktan başka bir işe yaramıyordu. Anneme, bu adam benim babam değil mi acaba diye sorardım. Annemde o nasıl söz evladım baban seni sever hele sen doğduğunda diye başlar uzun uzun beni kucağına aldığını kokladığını öptüğünü anlatırdı. Annemin anlattığı hiçbir şeyi hatırlamıyordum ki annem belki de yalan söylüyordu. Dedemin ve babamın gerçekten sevdiğini neden hep anneler hisseder de ben hissedemiyordum.
Benim için günler hep böyle geçiyordu. Yine bir akşam üzeri babamla vedalaşırken alnımdan öptü elime para bıraktı o kadar mutlu olmuştum ki o kadar değerli olduğumu hissetmiştim ki o parayı harcamaya hiç kıyamazdım anneme verdim. Annem ben senin için biriktiririm oğlum derdi. Ben biriktirmesini arzu etmezdim çünkü babamın bana olan yaklaşımından dolayı o paraya sahip olduğumu hiç düşünmezdim.
Yine dedem gildeydik, dedem kapıyı açtı hoş geldiniz dedi ve o meşhur koltuğuna oturdu. Dedem hep koltuğunda uyuya kalırdı anneannem zorla uyandırır yatağa götürdü.
Benim için dedemin koltuğu ve babamın arabaları sihirliydi. Dedem yatağına gidince hemen koltuğa oturdum. Bu mavisi iyice açılmış sihirli koltuk çok eskiydi ve ortası çukurlaşmıştı. Oturduğumda koltukta kayboluyorum. O zamanlar zannedersem beş yaşlarında idim. Kumandayı elime aldım kumanda çok büyüktü, televizyonda kanalları değiştirmeye başladım çizgi film kanalı denk gelmişti izliyordum ve anneannemin dedeme söylediği hadi kalk yatağına sözünü o gün annemde bana söylemişti. Ben de koltukta uyuya kalmıştım. Annemin kucağında beni yatağa götürmesinden çok mutlu oluyordum. Bazen uyuyor numarası yaparak babamın beni yatağa götürmesini çok isterdim de yine annemin kucağında yatağa giderdim.

Babamla annemin arasındaki sevgiyi anlamlandıramıyordum. Pek sohbet etmezlerdi annem genelde yemek yapar babamsa işlerin çok yoğun olduğunu yine vakit bulamadığını, hep çok çalışması gerektiğini, para kazanmanın kolay olmadığını, söyler dururdu. Bense babamın işe gitmesini hiç istemiyordum. Bir gün anneme, verdiğim paralar ne kadar oldu diye sormuştum. Annem tebessüm etti ne oldu oğlum dedi. Anne o paraları bana verir misin dedim. Annem gerçekten biriktirmiş ve bir kavanoz dolusu parayı görünce ben de şaşırmıştım. Bozuk paraları, kağıt paraları üst üste bir şişenin içerisinde bana verdi. Beni babamdan uzaklaştıran şeyin bu paralar olduğunu artık anlamıştım. Babam eve geldiğinde yanına doğru yaklaştım, akşam yemeğini yemiş ve televizyon izliyordu. Ben para dolu şişeyi babama uzattım ne olur bir daha işe gitme baba, param olacağına babam olsun dedim ve babama sarıldım. Benim bu sözüm üzerine evde uzun bir sessizlik oluştu. Annem sırtını döndü titrek bir ses tonuyla ben bulaşıkları yıkamaya gidiyorum dedi. Babam elini başıma koydu ve o büyük elleriyle saçlarımı okşadı. Başımı kaldırdım babama bakıyordum. Babam hiç konuşmadı elimden kumbarayı aldı, kenara koydu ve bana bir daha sarıldı öyle bir sarıldı ki ben yılların bırakmış olduğu o boşluğu doldurduğunu hissettim. Ben de babama sıkısıkıya sarıldım. Nasılsın ufaklık dedi yine, iyiyim baba çok iyiyim dedim çünkü kendimi çok iyi hissetmiştim. Hadi bana bir kahve yapsın annen de getir bakalım dedi. Annem kahveyi yaptı oğlum sen dökersin ben götürürüm dedi. Babam kahvesini içerek televizyondaki tartışma programlarına bakmaya devam etti. Bu kısacık anı, hatırladığım en iyi hatıram olmuştu. Yine öbür gün babam işe gitti. Para kumbaram olduğu yerde kaldı, annem hadi oğlum valizimizi hazırlayalım dedengile gidiyoruz dedi. Ben kumbarayı yanıma almadım. Babam o gün giderken yine bana harçlık vermişti. O parayı kumbaraya atmadım çünkü kumbaranında bir işe yaramadığını görmüştüm.
Yıllar çok hızlı bir şekilde su gibi akıp geçti. Babamı uzun yıllar göremediğim için pek hatırlayamıyorum, bu hatıralarımda hayal mi yoksa babama olan ihtiyacımdan dolayı kendimce kırık dökük hayalleri tamir ederek böyle bir hatıra mı kurgulamıştım bilemiyordum.
Babamın uzaklara gittiği zamanlarda çok merak ederdim acaba bu uzaklar nasıl bir yerdi ve babam neler yapıyordu. Gözümü kapatırdım hayal ederdim bir an orada olsam,  babamın neler yaptığını görsem ama o beni görmese sonra gözümü açtığımda yine evde olsam derdim, gözüm açardım evdeydim babam yoktu.
Babam birgün gitti ve bir daha hiç gelmedi. Anneme her sorduğumda işleri bitince baban gelecek oğlum derdi ama zaman devamlı ilerliyordu, babam gelmiyordu. Yine sorduğumda, gelecek oğlum biraz işleri uzamış galiba derdi. Ben de aradan biraz zaman geçsin daha sonra sorarım derdim. Zamanın ne kadar geçtiğini bilmeden belli bir aralıkta yine sorardım. Annem bir gün karşıma oturdu ellerini birleştirdi  susuyordu. Ben onun ne diyeceğini bekliyordum. O ise tırnakları ile oynuyordu, sesi titreyerek baban bir daha gelmeyecek oğlum dedi. Niye anne dedim başını önüne eğdi konuşamadı, yanına gittim üzüldüğünü anladığım için başını kaldırdım ve anneme sarıldım. Gözünden akan yaşlar benim yanağıma değmeye başlamıştı. Bu soruyla annemi çok üzdüğümü anlayınca ondan sonra hiçbir zaman ama hiçbir zaman bir daha babam nerede anne diye sormadım. Yalnızlığa, babasızlığa alışmıştım zira babam varken de ben onun varlığını arada bir evin içinde kısa süreliğine hissediyordum.
Varlığına sevinmeyi, yokluğuna hüzenlemeyi çok istediğim ama bunu bir türlü başaramadığım babam.
Oysa ben babamın gelmediği zamanlarda babamın yatağına girerdim yorgana ve yastığına sinen kokusunu içime çekerdim. Babamı o kokullarla hatırlardım. Kokusundan hatırladığım ama yüzünü hatırlamayamadığım babamın bana bıraktığı tek mirası, hayatımı üzerine ikame ettiğim büyük bir, YALNIZLIK..

4 thoughts on “Babam / Adem Yağmur

  1. Hayatımızda önem sırasına koymadığız ama gözlerimizin içine bakan çocuklarımızın ruhunda esen fırtınaları anlatan ibretlik bir hikaye.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *