Bir Fincan Kahvenin Hatırı/ Nazif özaslan

Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır derler belki de eksik bir ifadedir bu. Bir fincan kahvenin belki de sonsuz sene hatırı vardır…. Geçen yıl tam bu gün, 16 mayıs 2019 – üstünden tam bir sene geçmiş – Michelle Teyzeyle ilk tanıştığım gün. Bir ramazan günüydü. Bir iki gün önce İnternetten bana bir mesaj gelmişti; Türkçe öğrenmek istediğine dair çok zarif bir mesaj yazmıştı Michelle Granas adında biri. Önce erkek ismi zannettim. Böyle güzel bir İngilizceyle yazıyorsa, hayli prensipli bir yetişkin olmalıydı Google’layınca, birkaç romanı olan bir yazar olduğunu öğrendim… Acaba gerçekten o muydu? Ben de öğretirim diye kısa bir mesaj yazmıştım. Beni nerden bulduğuna şaşırmıştım doğrusu. Üç sene evvel öylesine, bir siteye “Yabancı Dil Olarak Özel Türkçe Dersi” veriyorum diye ilan koymuştum. Varşova’ya geldiğim kış, 2016 kışı. Hiç ders çıkmamıştı üç yıl. Aslında hatırımda da kalmamıştı verdiğim o ilan. Ramazanda Michelle Teyze, beni o siteden bulmuş; Türk dizilerine merak salmış, Türkçe öğrenmek istediğini, benim ders verip veremeyeceğimi soruyordu. Her ne kadar kolejlerde, üniversitelerde İngilizce hocası olmama rağmen, içimde hep bir Türkçe öğretme aşkı vardı. Bu aşk beni Tömer’den yabancılara Türkçe öğretme sertifikası almaya da sevketmişti ve 2010’lu yılların başında istanbul’da Erasmus öğrencilerine her yaz Türkçe dersi vermek nasip olmuş, hatta kendi hazırladığım materyaller ders kitabı olarak basılacak kadar çoğalmıştı… Varşova’da Türkçe öğretmek, hem de özel ders olarak az bulunan nimetlerden olsa gerek… Tabi ki verirdim dedim. Bu ayrıca benim için zamanımı değerlendirme adına büyük bir nimet olacaktı. Bütün işim ilmi okumalar yapmak için Varsova Üniversitesi kütüphanesine gitmek gece saat 10’a kadar orada kalmaktı, tezimi yazmaktı. Ve o sıralar, ne düzenli bir işim ne de düzenli bir özel dersim vardı. Haftada bir iki gün Prometric Test Center denilen yerde part-time çalışmıştım ilk geldiğim sıralar bu şehre. Ayrıca, bir kaç kere de akşamları ve haftasonları TOEIC, IELTS, TOEFL kurslarını vermiştim bir üniversitenin. Bir seneden fazla bir süredir de hemen hemen hiç çalışmamıştım. Sadece iki düzensiz öğrencim vardı: Büyük dedesi Atatürk’ün postacılığını yapmış Ebru Hanım ve Martin adında Leh bir muhasebeci.

Ebru Hanım da bir hafta sonra Türkiye’ye döneceğinden dolayı neredeyse tamamen boş kalacaktım. Michelle teyzenin mesajı böyle bir zamanda gelmişti. Ramazanın ortalarında. * Yağmurlu bir günün geç sabah vaktinde tanıştık Michelle Teyzeyle.

O sabah erken tıraşımı oldum, giyindim, kuşandım, yanıma laptopumu aldım ve evimin yanındaki Stoklosy metrosuna yürüdüm. Stoklosy metro istasyonun girişinde karşılaştık. 60’lı yaşlarında görünen bir teyze. Şaşırmıştım. Benim anneme, teyzemlere benzeyen bir teyze, ince, natüvan, ürkek bir hanım efendi.. sadece takva sahibi dindar hanımlarda görünecek kadar çekingen tavırlı bir zarif teyze. Mazbut giyimli, kendisine hürmet ve saygı uyandıran edalı bir Teyze.

Bu teyze neden Türkçe öğrenecek ki? Türk dizileri gerçekten ok mu güzel? Ben hiç bir türk dizisi seyretmedim oysa. Hem bu Teyzeyle Nerede ders çalışabilirdik?Merhabalaştıktan sonra civarda oturabileceğimiz bir yer aradık. Kilisenin karşısındaki Cukiernia Sowa aldı pastaneye gittik. Benim pastaneye girmeme şaşırmış,

– Siz oruç değil misin, isterseniz pastaneye girmeyelim. dedi.

Ben de, – Orucum ama pastaneye girmekle orucuma bir şey olmaz dedim.

Demek ki Ramazan hakkında bilgisi vardı. Pastaneye girdik. Ben bir şey almayacağım, masalarını işgal edeceğimiz için sizin bir şeyler almanız iyi olur dedim. Bir küçük fincan kahve ısmarladı kendine. Ben bilgisayarımı açtım. Aile ile ilgili yıllar önce yazdığım bir metin üzerinden dersi nasıl anlattığımı izah ettim sonra metni anlayıp anlamadığını sordum. Hepsini anlamıştı. Sonra kendi ailesini anlatmasını istemiştim okuma metninden sonra. Aslen Amerikalıymış, Oregon tarafından. Babası altın madenleriyle ilgili bir işle uğraşmış. Kışları Amerika’da annesini ziyarete gidermiş. Annesi ok yaşlı olduğu için ona bakarmış. Kardeşleri varmış Amerikada. Zannedersem iki oğlu olduğunu söylemişti. Eşi Fransa’da yetişmiş, akademide çalışan bir arşiv uzmanı Leh, Jan Jack….. Türk edebiyatından epey okumalar yapmış, Halide Edip, Elif şafak, Kürk Mantolu Madonna… – sonraları ona Peyami Safa’dan bir kaç roman okuttum, Mustafa Kutlu’dan bir kaç uzun hikaye, Yahya Kemal’in şiirlerine hayran oldu, birkaçını İngilizce’ye tercüme etti – .Türkçe konuşması hemen hemen hiç yok ama yok ama okuduğunu çok iyi anlıyordu. Hatta Cumhuriyet gazetesinden bir haber getirmişti tanıştığımızdan bir hafta sonra; bazı yerlerini tam anlamamış. Bana sormuştu. Sevinmiştim. Türkçe bilgisi çok iyi idi. Beni yormaz dedim. ….. Bir saatten fazla sürdü tanışma dersi. Sonra bana çıkarıp dersin ücreti diye para vermek istedi. Almadım ben bugün ders anlatmaya gelmedim, tanışmaya geldim dedim. O da şaşırdı. Asıl ben şaşırmıştım bilgisayarı kapatıp dersi sonlandırdığımda. Baktım kahve alındığı gibi duruyor. Hiç içmemişti. Neden kahvenizi içmediniz diye sorunca,

Siz oruçken ben nasıl kahve içebilirim? diye cevapladı.

Çarpıcı bir soylu zarafet … Ne zarif insanlar var, Allah’ım. O an zihnime şimşek gibi bir duygu hücum etti. Bir kahvenin kırk yıllık hatırı var derler, inşallah sizin Ramazan’da oruç tutanlara hürmetinizden dolayı bu bir fincan kahvenin Allah indinde sonsuz hatırı olur, bu içmediğiniz kahveyi cennete içersiniz diye bir dua geçti içimden.

Çoktandır böyle soylu insanlara has zarif bir davranışla karşılaşmamıştım doğrusu. Etkilendim, daha doğrusu çarpıldım. Kitaplarda şahit olduğumuz ince davranışlardan biriydi bu zarafet.

– Bu kahvenin fotoğrafını çekebilir miyim?

dedim. Ve çektim. Böyle ince bir jestin hatırasını yazmam lazım, fotosu da olursa daha iyi olur diye geçirdim içimden. Sonra kafeden çıktık. Yürüyüp metroya kadar uğurladım Michelle Teyze’yi. Yüce gönüllü olmak, insan-ı kamil olanlara mahsus, hoşgörü, saygı…. aklımda bu duygular… Bu teyze buraları bilmiyor, en iyisi merkez bir istasyona kadar refakat edeyim dedim. Sluzew’e metroyla gittik. Metro’dan çıkıp otobüs durağına geçtik. Evi çok uzaktaymış, ta Ursus’tan da öte. Ben de bir daha ki sefere daha merkezi bir yerde ders işleyelim dedim. Bir hafta sonra artık her hafta ders işleyeceğimiz MacDonald’s’ta buluştuk.

Kitaplık çapta hatıralarım oldu Michelle teyzeyle derslerimden sonra. 16 Mayıs Aralık ayının ikinci haftasına kadar neredeyse her hafta ders yaptık. Sadece bir keresinde galiba ders yapamadık … onda da Torun şehrindeki evlerini satmaya gideceklerdi. Ondan olmadı. Aralık ayında üç aylığına Amerika’ya annesine bakmaya gitti ama dersleri bitirmedi. Makaleler tercüme ederek devam etti. Ben tercüme ettiği makaleleri düzeltmeye çalıştım. *

Bugüne kadar ömrümün belki de en güzel hoşuma giden derslerini Michelle Teyzeyle yapmak nasip oldu. Bir hafta şeyh Galip’in Hüsnü Aşk’ını okuduk onun üzerine bir sayfalık bir tahlil yazısı yazdırmıştım. O ders benim hayatımın jübilesi olacak güzel bir dersti. Ramazan Bayramı sonrası kendi yaptığım bayram kurabiyelerden bir paket yapmış, ayrıca bir hafta önce yemek kelimelerini öğrettiğim için Antep Yemekleri kitabı vermiştim. Vegeteryan olduğunu söylemişti derse biraz da ona mercimekli köfte yapıp götürmüştüm. * Michelle Teyze, Ramazan’da gelen bir ikramdandı. Bunu bilerek dersi bazen uzatırdım. O kaç kere bunu fark edip fazla ödeme yapmak isteyince, iki saat üzerinden anlaşmıştık, benim dersi uzatmam ücrete tabii değil dememe rağmen emeğinizin karşılığı deyip o da ayrı ikramlarda bulunmak isterdi. Ben ondan aldığım paraları herhangi bir ihtiyaç değil de hatırası kalacak şeyler için harcardım. Bereket oldu Michelle teyzenin dersleri hayatımda. Benim için liselere, üniversiteler gitmiş, özel övgü dolu mektuplar yazmıştı. Akademide çalışan eşine de arkadaşlarına, varsa üniversitelerde İngilizce hocasına söylemiş, de benim iş konusunda benden daha fazla dertlenmişti. Hatta üniversitelerin panolarına özel ders ilanları yapıştırmış. Bununla da yetinmeyip İnternette paralı sitelere ilanlar vermiş, bunları etkinleştirmem gerektiği hatırlatmıştı. Dertlenme, bir insanın derdiyle dertlenme kavramının Michelle Teyze’nin bu davranışında heykelleştiğine şahit oldum. Ne çok duygulandığım zamanlar oldu. Memleketimden uzakta, kimsesiz, yalnız, dostlarından ayrılmış….büyük hayal kırıklıkları, hüsranlar yaşayan, işsiz, bir insana böyle bir alicenaplık hangi maddi değerle ölçülebilirdi. Zor zamanlarda bir insana küçük bir teselli sözü bile dünyalar bağışlamış gibi olurken… * Sonsuzluğa kalbolsun bu ince düşünceler, zarif samimi iyilikler diye dua ederim Michelle Teyze’ye. O bir fincan kahvenin değeri sonsuzluk bahçelerinde içilen kahveler olsun.