Bir Hatıra / Mehmet Mert Doğan

Bir arkadaşım vardı. Şiir yazmayı çok istiyordu.. o zaman ben bir derginin yayın yönetmenliğini yapıyorum. Oturduk konuşuyoruz. Bana şiirlerini okuyor. Ama hece ile yazdığı veya yazmak istediği belli. Ben dinledim. Evet şiir kabiliyeti var. Ama hece şiirinin kurallarını bilmiyor. Mesela kafiyeler… Kafiye ve redif konusunda eksikleri var. Kafiye kelimenin kökünde bulunur. Redif ise ek halinde veya hem ek hem yanında kelime veya kelimeler olarak bulunabilir.. Ama kafiye olmazsa redif kalır sadece ona da zaten redif denmez. Fakat arkadaşım ısrarla ve heyecanla bana şiirlerini okuyor. Ben biraz yumuşak kırmadan ona bir şeyler anlatmaya çalışıyorum. Çünkü onu şair olarak kazanmak istiyorum. Dergisine şiir yazacak kişiyi kim istemez.. Ama o beni dinlemiyor. Nasıl olsa serde şairlik var ya. Ben bir iki defa daha yumuşak ve tatlı dille bir kaç noktaya temas ettim. O yine şiirlerinin tam ve mükemmel olduğuna inandığı için savunma mekanizmasını işletiyor. Baktım dinlemiyor. Bir ara sustum. O da sustu kaldı. Gözlerinin içine bakarak, “Beni dinleyeceksiniz konuşalım yoksa sen bildiğin gibi devam et.” dedim. Benim sert hoca tavrım biraz tedirgin etmiş olmalı ki tamam dinliyorum” dedi.. Söze başladım yine bir iki çıkış yaptı. Ben iyice sertleştim.. Dedim beni bir on on beş dakika dinle. Sana hece şiirinin bir kaç kuralını bir kaç misalle anlatayım. O zaman sen konuşmana devam et, dedim.. Yukarıda bir kısmını anlattığım “Kafiye (yani uyak da diyorlar) kelimenin kökünde bulunur. Ekler rediftir. Bununla birlikte kelime halinde de redif olabilir… Kafiyelerin de zengin, tam ve yarım, tunç diye çeşitleri vardır. İşte bir harf uyumu yarım, iki harf uyumu tam ikiden fazla olursa zengin, kafiye olur. Bunlar hece şiirinin ses ve ahenk yönüyle lezzetleridir. Bununla beraber mısralarda ( O, cümle diyordu tabii. Halbuki cümle nesirde olur, mısra ise şiirin her satırına verilen isimdir) evet mısralarda durak yerleri vardır. Buralarda nefes alınır. Hem sen dinlenirsin, hem dinleyici nefes alır. Ama bunlar da yine şiirin ahengini, temposunu güzide bir iklime çeker.” dedim Sonra misaller verdim. Bak dedim. “Geliyorum” kelimesine “yapıyorum” diye bir kelimeyle kafiye yapamazsın. Çünkü “gel” birinci kelimede köktür. Ama ikinci kelimede “yap” kelimesi köktür. Bunlarda bir uyum yok. “Gel”in sonunda “l” harfi “yap”ın sonu da ” p” harfi var. Seni aldatan “iyorum- ıyorum ekleridir. Bu ekler rediftir. Kafiye değildir. Bu “geliyorum” kelimesine kafiye koymak istiyorsan “deliyorum, çeliyorum, eliyorum” gibi kökünde del, çel ve el gibi kelimeler olan sözcükler kullanman gerekiyor.. Burada gel, del, çel, el hecelerinde kafiye vardır. “El, el, el, el” diye iki harften meydana gelen bir uyum olduğu için bu tam kafiyedir.. Bazıları bir sesli bir sessiz olursa zengin kafiye olur diyorlar. Neyse bu konuda edebiyatçıların görüş farklılığı olsa da isme takılmayalım, burada kafiye vardır.” diye misaller vererek anlattım.. Kardeşimiz bir bana baktı bir elindeki şiirlere. Sarardı soldu tabii. Bunca emek boşa gitti diye düşündü. Şiirler bu bilgiler olmadan yazılmış.. Ama konuyu iyi anladı.. Ondan sonraki günler şiirlerini yazıp bana getiriyordu.. Ben eksiklerini söylüyordum vs. Derken adam şiiri ilerletti.. Son yazdığı ve yayınlanan bir kaç şiire ben hayran kalmıştım.. Çünkü kendisi fizikçiydi. Zeki bir arkadaştı.. o fizik zekası bir de edebi zeka ile birleşince çifte su verilmiş çelik gibi oluyor… Diyeceksiniz ki bu bilgiler olmadan hece şiiri yazılmaz mi yazılır… Ama hatasız şiir yazmak bunları bilmekle olur.. Bir de şiiri bilip tanıyan kişilerin, bu konuda mütehassıs olanların yanında o şiiri okursan taktir görmezsin. Tenkit edilirsin. Eksiklerini yüzüne vuranlar bile olur. Onun için bir kaç cümlelik kuralı okumak veya dinlemek ve bellemek zorluğundan kaçan kişiler bakıyorum başkalarını bıyık altından güldürecek şeyler yazıyor. Bir kaç şiirden anlamazın da alkışını duyunca daha da kimseyi dinlemiyor. Bence şiirde en kestirme yol. Şiiri tanımaktır. Kurallarını öğrenmektir. Bunlar hece ile ilgili şeylerdir.. Ama adam diyor ki ben serbest yazdım ve… Bu sefer iyice batıyor tabii… Bilgisizliğine kılıf arıyor.. Yani deve kuşu gibi hem deve oluyor hem kuş. Öğrenmekten kaçış yani.. Serbest şiir yazmak için de heceyi, aruzu bilmenin şart olduğunu anlattım çok kişiye. Çünkü serbest şiirin içinde hem hecenin kıvrak üslubu, hem aruzun akıcı ahengi içirilmezse o şiirin de tadı tuzu olmaz ve her mısra şairin şiir bilgisi olmadığını haykırır durur. Atilla İlhan’la bir sohbetimizde bunu bize anlatmıştı. Serbest bile olsa şiir onun içinde aruzun, hecenin ahengi, sesi olmalıdır, demişti. Hatta Nazım Hikmet için o aruzu ve heceyi iyi bilirdi, onun şiirinde bu şiir tarzlarının ahengi vardır, diye konuşmuştu. Demek ki şiir yazmak isteyen bir kişi eğer kendinde bir kabiliyet hissediyorsa şöyle bir oturup iyice şiir bilgilerini okumalı ve kendini bu işe tam vermeli, gayret etmeli ve çok şiir egzersizleri yapmalı. Ya da bu işin erbabı ve ustalarının yanında bir süre çıraklık… Şiir de oldukça zorlu bir sanattır. Her mesleğin zorluğu olduğu gibi bunun da zorlukları var… Ama aşılamayacak zorluklar değil bunlar. Haydi, vira bismillah şair adayları…

One thought on “Bir Hatıra / Mehmet Mert Doğan

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *