Acı / Adem Yağmur

  • Post author:
  • Post comments:1 Yorum

“Söylesem tesiri yok sussam gönül razı değil.”Kelimeler dilimin ucunda can çekişiyor. Bir açabilsem dudaklarımı, bunu bir kez yapabilsem onlarkanatlanıp uçacak, belki de kendilerine uygun bir anlayış bulacak ve rahatlayacaklar. Bundan…

Okumaya devam edinAcı / Adem Yağmur

Bayram / Adem Yağmur

  • Post author:
  • Post comments:0 Yorum

Aziz dostu ziyarete gidiyoruz. Tan yerinin kızıllığı dağılmaya yüz tutmuş, güneş  yüzünü henüz göstermeye başlamıştı. Çamurlu yollarda arabamızla ağır aksak ilerliyoruz. Sol tarafa yönelince yolların daha bir bozuk olduğunu fark ediyoruz ama olsun hocamın yürüdüğü ve bize gösterdiği yolun güzelliğiyle ona varmak istiyoruz.

Okumaya devam edinBayram / Adem Yağmur

Deniz / Adem Yağmur

Ölü bir denizin mezar taşıyım şimdi. Sahilinde ıslanıyor ayaklarım, gözlerim ufukda  batan güneşe dalmış.Batmakla veda etmek arasında kalıyorum. Güneşten kendimi alamıyorum ama o gidiyor ben kalıyorum.Ölüdeniz'in sakin dalgaları arasında gel-git'lerimi…

Okumaya devam edinDeniz / Adem Yağmur

Balkon / Adem Yağmur

  • Post author:
  • Post comments:1 Yorum

Sabahın ilk ışıklarıyla ayaktayım. Akşam çok uzaklarda kalıyor. Günlerden bir beklentim yok. Her şeyi kendi içimde yaşıyorum. Hâliyle doğal olarak günleri de yarınlara taşıyorum. İçimde kabaran ama asla dışarı taşmayan…

Okumaya devam edinBalkon / Adem Yağmur

Hatıra /Adem Yağmur

Nerede nasıl biteceğini bilemediğim eksik kalmış bir hatırayı tamamlamak için yaşıyorum.Kesintiler halinde anlatılacak yaşamlar biriktiriyorum.Benden sonrasında yaşayanların zihninde belli bir süre kalacağım, hiçbir bölümünün sahibi olamayacağım belki, anlatanların kendilerini anlatıp…

Okumaya devam edinHatıra /Adem Yağmur

Umut /Adem Yağmur

Sabahın alaca karanlığında elinde küçük bez bir çanta içerisinde biraz peynir biraz zeytin bir parçada ekmekle yürüyordu yolları.Her gün yapa geldiği bu yürüyüşler sesli düşünmesine sebebiyet veriyordu. “Nereye neden gidiyorum,…

Okumaya devam edinUmut /Adem Yağmur

Anneannem /Adem Yağmur

Balkon demirlerine yaslanmış uzakta ufka doğru geçmişin hatıralarına dalıp gitmiştim. Akşamın alacası yerini iyice karanlığa bırakmıştı. Masamdaki çayı elime alınca soğuduğunu fark ettim. Sandalyeme oturarak derin bir nefes aldım.Aldığı nefesi…

Okumaya devam edinAnneannem /Adem Yağmur

Mevsimler / Adem Yağmur

  • Post author:

Mevsimler bilirim yaşanmamışMuhayyel vakitler yanındaHiç bir zamanı kuşanmamışNe geçmiş ne yarın şimdi tadında Törpü'dür anlar ömrü kemirirİlk rüzgârla göçüveren bendiniTakvimler yapraklarında erirSolan erguvanlara sor kendini Sahi! Doğduğun mevsim hangi baharYaşama…

Okumaya devam edinMevsimler / Adem Yağmur
Read more about the article Mevsimler / Adem Yağmur
Photo by Sharon McCutcheon on Pexels.com

AÇLIK/Adem Yağmur

  • Post author:

İnsanı terbiye eden açlık mıdır yoksa tokluk mudur?

Tok olan açın halinden anlar mı?

Kaç gece açlıkla koyun koyuna sabahladın ki açlığı anlayasın. Bir hastaların birde aç bebeklerin sabahı olmazmış. Annesinden koparılan yavruların sütüne kastediyorsun anneleri sütlerini lavaboya döküyor lavaboyu yavrusunun gözyaşları yıkıyor. Bebeklerin çaresizlikten içemediği sütü süs köpekleri içiyorsa orası yeryüzü değildir.

(daha&helliip;)

Okumaya devam edinAÇLIK/Adem Yağmur
Read more about the article AÇLIK/Adem Yağmur
Photo by Pixabay on Pexels.com

Veda/Adem Yağmur

  • Post author:


“Artık yolun sonuna gelmiştik. Yolları ve yılları kovalaya kovalaya sende de derman kalmamıştı. Bunu kabul etmelisin. Sana yaptığım masrafın karşılığını alamıyorum” diyor biraz içli bir nefes aldıktan sonra devam ediyordu.“Kim derdi ki gün gelip seni yaban ellere terk edeceğim bir daha arkama bakmadan eve geri döneceğim. Kim derdi kim demezdi ama benim bugün eve yalnız döneceğim kesindi.”


Etrafı irili ufaklı sıra dağlar gibi ardı ardına devam eden tepelerle çevrili bu büyük kasabanın sakinleri binek olarak kullandıkları yaşlanan atları, artık kendisinden bir beklentisi kalmayan sahipleri günü geldiğinde bu tepeden özgürlüğüne bırakırlardı. Bu iş için kış mevsimini seçerlerdi çünkü altı aylık kış boyunca hiçbir iş yapamayacak olan bu hayvanların beslenmesi ve bakımı çok masraflı oluyordu. Bu atlara “yılkı” derlerdi. Atlarını her ne kadar terk etmiş olsalar bile o sadık kara gün dostlarını anmadan da edemezlerdi. Kimisi acıyarak kimisi hasretle bahsederdi. “Şimdi bizim doru at olsaydı senin yükünü çekemeyen atı da yüküyle birlikte çekerdi.” “Artık bunun da tepelerde otlama zamanı geldi ne dersin?”
Vahşi doğanın ağır kış şartlarına daha fazla dayanamayanlar ölürdü. Sağ kalanların kimisinin yeni yavruları olurdu. Herkes atını bildiği için yanındaki yavrusunu alır her ne kadar annesi arkasından baksa da sahipleri sevinçle evlerine getirirdi. Tay giderken annesi onun arkasından acı bir kişneme sesi çıkarırdı. Tay da annesine kendi çapında cılız bir sesle cevap vermekle kalırdı.
Çobanlardan alınan haberlere göre yılkıların bir kısmının öldüğü kurtların onlarla kışlık yiyecek ihtiyaçlarını giderdiklerini, ölmeyenlerinde çoğunluğunun çökmüş olduğu anlatılırdı. İç yakıcı bu haberler karşısında yaşlılar “Hayat böyle yapacak bir şey yok” diyordu. Mecliste bulunan yeni yetme bir genç “Aslında hayatı böyle yapanlar bizler değil miyiz? Düşünsenize atların da elden ayaktan kesilmiş sahiplerini götürürken bir uçurumun kenarında sırtından attıklarını ve feryat figan bağıran sahiplerine –Hayat böyle yapacak bir şey yok – dediklerini duyar gibi oluyorum da bütün bu yaşananlara bir anlam veremiyorum.”
Bütün bu olanları gören ve hayatın hiçbir şeyle değiştirilmeyeceğini insanların vicdansızca hareket etmemesi gerektiğini savunan Ali de şimdi aynı noktadaydı. Yılların yıprattığı küçücük bineğini vahşi doğanın karlarına, boranlarına bırakacaktı. Belki de seneye sadece iskeleti kalır diye de düşünmeden edemiyordu. İçi ne kadar acısa da artık ayrılacaklardı. Bazen arkadaşlarıyla şakalaşırken “Sizinki tek beygir benimki yüz beygir gücünde” der gülüşürlerdi. Sıkıntılı zamanlarda birisiyle konuşmak insanı rahatlatırdı. Ali de kendisinin bu veda konusunda biraz suçlu olduğunu düşündüğü için emektar dostuyla sohbet ediyordu daha doğrusu sadece kendisi konuşuyordu.
“Hani senin oturağını yeni moda kırmızı şallarla kaplattığımda sende diğer bineklerden daha havalıydın bunu da inkâr edemezsin. İçeceğin tükense hemen tekliyordun. En yakın yerden ihtiyacımızı karşılamalıydık yoksa sen yola gitmezdin doğru mu değil mi? Tabi buna verebilecek bir cevabın yok. Şimdi o canlı renklerin soldu üzerinde çöküntüler oluştu. Yollar kardı çamurdu ama ben senin üzerindeyken bizi kimse durduramazdı. Bütün o günler geçti artık. Şimdi durduğun zaman tekrar harekete geçmen çok güç oluyor, kötü kötü öksüren biri gibi cılız sesler çıkartarak hareket ediyorsun. Gözlerinin feri gittiğinden beri yolları çok yavaş geçiyorsun bunu fark ediyor musun? Bu durumda seni biraz hızlandırsam maazallah bir kazaya davetiye çıkarmam an meselesi. Böyle gittiğime bakmayın hiç halim yok dercesine hareket ediyorsun.” Bu sözleriyle biraz ileri gittiğini düşünen Ali, iyi şeylerden de bahsetmeliyim diyerek biraz anlatacaklarını toparlamaya çalıştı.
“İyi kötü günlerimiz oldu. Seni bahçeye getirdiğim gün senin kalacak yerini iyice hazırlamış hatta komşulara inat iyi bir garaj görüntüsü vermiştim. O gün farklı bir yere girdiğin ama orayı garipsemediğin halinden belliydi. Bütün bunlar benim yanımda değerli olduğunu göstermiyor muydu?”
Tepede yalnız başlarına kalan bu iki dost dertleşiyordu ama konuşan sadece Ali’ydi, kendisini sessizce dinleyen birini bulmuş bu fırsatı kaçırmak istemiyordu. Konuşuyor konuşuyordu; “Senin üzerinde giderken sırma gibi saçlarımı rüzgârlara bırakırdım, senin dillendirdiğin nağmelerle coşar daha da hızlı gitmeni isterdim, şimdi ne benim sırma saçlarım kaldı ne de senin hız limitin.” Konuşulanları anlıyormuş hissi ile anlatmaya devam ediyordu. “ Her canlı doğar büyür ve ölürdü. Ben de ölecektim ama ayrılığı önce sen dillendirdin. Belki tam anlamıyla ifade edemesen de hal ve tavırlarından dolayı acıda olsa bu kararı almak zorunda kaldım. Benim bir suçum yok ben bu kararı almasam bir gün ve de ansızın sen beni terk edecektin.” Sessizce yüz yüze geldiler “Şimdi bütün bu olup bitene sessiz kalman beni anlayıp onayladığını göstermiyor mu?”
Karşısındaki emektarının sessizliği Ali’nin veda konuşmasının devamını getiriyordu. “Ben seninle yollarda ağır aksak ilerlerken bizim kasabanın gençleri Chevrolet ile hızla yanımızdan geçerek –Bırak şu külüstürü bu devirde nostalji mi olurmuş- diyerek caka satarlardı. Olsun ben seni seviyordum akranlarından yirmi yaş büyük olman seni yolundan alı koymuyordu. Sen benim yanımda Chevrolet göre impala idin. Gerçi senin haline bakınca içimden sana Hacı Murat demek geliyor”. Yanlarından geçenlerin sözlerini anlamış gibi Ali onu bir kenara çekerek onun sakinleşmesini beklerdi. Bu sessizlikte o göğsünden su kaynatan bir motor gibi öksürüğe benzeyen hırıltılar çıkartırdı.

(daha&helliip;)

Okumaya devam edinVeda/Adem Yağmur
Read more about the article Veda/Adem Yağmur
Photo by Johannes Plenio on Pexels.com

No more posts to load