Bedeni şehirli ruhu sahralar dolaşan gönlü “ah”larla dolu “bir çöl avaresine” hüzünlü bir gününün
ardından gamzelenen gönlüne kırık dökük birkaç kelam ile su serpmek istedim. Belki de su serpilmeye
ihtiyacı olan bendim. Çöl avaresini bahane ettim. Kendime zaman ayırıp kalemimle ruhuma üfledim.
Sendeki “ben” sözüm sana!
…
Avarelikler deryasında boğulan kardeşim ben de senden farklı değilim. Derdime düştüm düşeli oldum
avare. Öyle bir mevsimdeyiz ki; kuşlar uçmayı, çiçekler açmayı unutmuş sanki. Tarihin en uzak
köşesinde yeryüzünün son noktasında yaşıyor gibiyim. Elinden en sevdiği oyuncağı alınmış bir çocuk
yüreğiyle köyün içinde dolaşan bir meczup edasındayım. Ruhunun ufkuna tam kavuşacakken batan
güneş karanlığında kalmış, etrafına ateşböceği olmaya çalışma saflığındayım. Çölleşmiş ruhlar
dünyasında hayallerini canlı tutma mücadelesindeyim. Çöl denizinde taşmaya bir damla kalmış sınır
boyundayım. Çölleşen toprağın yanık bağrında ateşe başını uzatan dikenli ağaçlar arasında kalmış
ruhuma seraplar aramaktayım. Anlayacağın ben dünyaya, dünya da bana dar gelmiş haldeyim. Çünkü
onca yapılması gerekenler bir köşede dururken ortalıkta “avare avare” dolaşanlar içinde ben de
olmuşum bir avare. Her ne kadar avare olma “boş olmayı” çağrıştırsa da benimki zihni geviş
getirişlerin yol açtığı sancılara çare arayışındaki oluşan koca bir girdap. Avarelik arkadaşlığı ettiğim
kardeşim;
Korkma!
Yalnız değilsin! Aynı dertten mustaribiz.
Elbet bir gün hayalimizde tüllenen “olma halinden tamamlanabilme ufkuna “kavuşacağız. Zaten
nerede duracağını bilmeyenler arasına hepimiz hep birer çöl avaresi değil miydik? En yaşlısından en
gencine, en okumuşundan okumamışına kadar hemen hemen hepimizin avareliğe meyletmiş bir tarafı
vardır. Avarelik sadece başıboşlukla çöllerde dolaşmak anlamına gelmiyor. Her nağmeye, saza, söze
kulak asıp “ses yoldaşlığı” bulma arayışında bizde oluşan boşluktur. Her gördüğü ışık hüzmesindeki
renklerde kendi rengini bulamayışın sızısıdır. Durum böyle olunca aklı, fikri, gönlü, ruhu avare olan
gamzelenmiş gönlümüze su serpilişlere ihtiyacı vardır. Avarelik arkadaşlığı ettiğim kardeşim;
Unutma!
Çözüm içimizde! Zihni avareliğimizi sakinleştirmede.
Seyyah olmuş, huysuz ve zamansız rüzgarlara muhatap olan sen, ben, biz, hepimiz elinde yüzünde
kum tanelerinden başka bir şey kalmamış birer çöl avaresi olarak ruh çölleşmesine inat vahalar
oluşturmak zorundayız. Günler, istikbalin büyüklüğüne namzet ufku tüllendirirken hayallerde her
yaşanılan “an” Allah’ın “ol” dediği vakte yakınlaştırmakta. Bekle ve gör! Dere tepe geçişler olsa da
ilerisi düzlük. Hayat, çile örme görevini yapmaya devam ederken sadece yüzünü ufka dönmek yetmez.
Kabil olan amasız, fakatsız arkana bakmadan ışık hızıyla gerisin geriye kaçan ufuk günlerini yakalama
sevdasının sahibine olan yakınlığı korumalıyız. İnsanlık topyekûn ufuk peygamberine muhtaçlık
çekerken mukaddes memurluklar bugünlerde daha da elzem. Karar kılınası günler ufukta beklerken
bizi hükmü henüz Allah tarafından kaldırılmamış̧ günler için sabra durmaktan başka ne çaremiz var
ki? Gökteki haber, yerde vaktini bekleyedursun ömrümüzde ibret alınacak işaretler insanlığı sınavdan
sınava sokmakta. Gözünde diken boğazında kemikle yaşamak sanatsa sanatkârız hepimiz. Avarelik
arkadaşlığı ettiğim kardeşim;
Sabret!
Olacak olan zuhura gelse de ufkun perdesi açılmadı henüz. Öyleyse; biz de içimizin ufkuna dönerek
Üstad’a kulak verelim.
Allah kimseyi şaşırtmasın,
Şaşırtırsa süründürmesin,
Süründürürse çektirmesin,
Çektirirse rezil etmesin,
Rezil ederse perişan etmesin,
Perişan ederse sersem, âvâre etmesin.