HOŞÇA KAL SENFONİSİ / Meryem Yıldırım

Yaşanmışlığı olan herhangi yeni bir günün ardından…

Bugün kendime iki kere “günaydın” dedim. Her zamanki saf niyetimle seyreylerken etraftaki kimilerini “bâr olma yar
ol “deyiverdi dudaklarım. Sonra da kalbimi dinlendirmek için çayımdan bir yudum aldım. İçimdeki orkestranın
kaçıncı senfonisini çaldığını bilemediğim ve bir türlü durduramadığım seslere bu kez kulak verdim.
Karar verişler, oh ne güzel!

Bazı sözleri bazı anlayışları bitirme zamanı gelmişti. Hayatındaki onca gürültüye rağmen sessiz sedasız bir köşeye
çekilip yaşamak oldukça konforlu olsa gerek. Başkalarının hikayesinden çıkmak için adeta içim “hoşça kal senfonisi”
gibiydi. Bundan sonraki hikayeler varsın bensiz oluversin! “Hoşça kal “diyebilme yalnızlığının verdiği hazla çayımdan
bir yudum daha aldım.
Oh ne güzel!

Demir almak vakti gelmişse kaba insanlardan meçhule giden gemiye binip ayrılmak kolaydır bâr olanlar limanından.
En güzeli de gittiğinden kimsenin haberi olmadan çekip gidebilmek. Rıhtımda el sallayanlara ihtiyaç duymadan,
mendilsiz hatta hesapsız kitapsız tüm yorulmalardan ayrılabilmek pek bir keyifli.
Oh ne güzel!

Sonra…
Kantarın topuzunu aldım elime,
Çıkardım insanlık hallerini tartıya.
Gördüm ki!
Kimileri çok diğerkâm;
Kimileri ise bir o kadar kendi bencilliğinde vefasız.
Değil mi ki! İnsanoğlu çiğ süt emmiş.
İşte ben de bu günüme geçen yılları bırakıp tüm çiğ süt emmişlik hikayelerinden “hoşça kal senfonisi” rahatlığı ile
alıp başımı gidiyorum.
Oh ne güzel!

Melek meyilli yanımı ısrarla şeytan hırıltısına çevirmek isteyenlere karşı yarım asırlık benliğimi koruyabilme adına
içimdeki “hoşça kal senfonisini” sığınak yapıp benlik kumandamı sessiz moda alıyorum.
Oh ne güzel!

Güven aynası kırılınca bir kere her bir parçası çiziyor kalpleri bin bir kere. Değmeyenlerle oyalanmamak için içimdeki
“hoşça kal senfonisinin” sesini son ses açıyorum sonra da elveda diyorum iyi niyetimi kullananlara.
Oh ne güzel!

İnsan ancak dili kadar edepli gönlüne düşen kadar da insaflı oluyormuş. Safımı saflığımla yorumlayamayan yüreği de
en az yüzü kadar kara olanların yükünden kurtulmak için içim “hoşça kal senfonisinin” bilmem kaçıncı bestesini
çalarken yeni doğumlara yer açılsın diye bilindik hikayeleri öldürüyorum.
Oh ne güzel!

İstemeden de olsa bin kere alttan aldıklarıma bin bir kere affettiklerime içim “hoşça kal senfonisi” kararlılığı ile
çocukluğumdaki kolaylıkla küstüm (üç gün de sürecek olsa) diyorum.
Oh ne güzel!

En güzel hikâyeleri dünyalar bir araya gelse anlamayacaklara içim “hoşça kal senfonisi” çalarken sağırlar ordusundan
firar etmenin huzurunu yaşıyorum.
Oh ne güzel!

Ne yazık ki kimse kimsenin yangınıyla yanmıyor. Hâl böyle olunca “hâl” hâlimin yoldaşını bulmak için içim dışım
“hoşça kal senfonisine” doymuş bir şekilde Cahit Zarifoğlu’na kulak veriyorum.

Bu dünya soğuk.
Rüzgâr genelde ters yöne eser.
Limon ağaçları kurur.
Bahaneler hep hazır.
Güzel günler çabuk geçer.
İçimiz hep bir “hoşça kal ülkesi.”

Geçip giden günün ardından;
İçimdeki eskiyen her şeye ve herkese iki kez” hoşça kal” diyorum.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *