Derinlemesine ve sınır cizmeden sadece var olamanın ya da yaratılmış olmanın bir süreği olarak düşünmek. Nasıl bir çocuğun yürümeyi öğrenmesi ilk emeklemeyle başlar, insanın insan olduğunu anlamasıda merakın ve sorgulamaların neticesinde nasıl düşünmesi gerektiğini öğrenmesi ile başlar ve devam eder.
Mağlumunuz Fıransız ihtilali ile ‘yakın çağ’ başlamıştır. Bu ihtilale bakarsanız aydınlanma yaşayan toplumun bilinçlenerek yıllarca kendilerine dayatılan monarşi yönetimini sorgulamasının sonucu olarak meydana geldiğini görebilirsiniz. İnsanların fiziksel ihtiyaçları yeteri kadar karşılanmadığında toplumlar çıkmaza girer ve bu çıkmazın sonucunda toplumun az ya da çok gelişmişliğinin etkisi ile farklı çıkış yolları belirir. Gelişmiş toplumlar genelde demokratik yollarla çözüme ulaşırken, bu durum geri kalmış toplumlarda iç çatışmalar ve durumu daha da kötüye götüren zincirleme krizlerle devam eder. Ancak iyi eğitimli ve bağımsız düşünebilen toplumlar ve insanlar doğru bir çıkış yolu bulabilirler. Bu ara da eğitim demişken şunu da vurgulamakta fayda olduğunu düşünüyorum; okul ya da üniversite bitirmiş olmanız kesinlikle iyi eğitimli biri olduğunuz anlamına gelmez. Şöyle ki bitirdiğiniz okullar belki diploma sayınızı artırır ama topallayan bir karıncanın yaşadığı güçlük içinizi acıtmıyor ise ruhunuz ve duygularınız hala taş devrini yaşıyor demektir. İnsan olamak başlı başına zor bir durum daha zoru ise insan olarak kalabilmek. Toplumların evrilerek bir ilerleyiş yaşadığı gibi bizler de bir süreğin içinde ruhsal, duygusal ve zihinsel olarak devamlı bir yöne doğru ilerlemekteyiz.
Bu ilerleyiş coğrafi sosyal çevre , biolojik kalıtım, zihinsel gelişim ve yaşanılan hayat tecrübeleri yanısıra bir de insanın gercek kişiliği zani öz benliği bütünlüğünde şekillenerek bireyi oluşturmaktadır. Anlaşılacağı üzere bu kadar değişkenin etkisi altında yoğrulan bir varlık olan insana salt bir kıyafet biçmek ve onu mutlak bir doğru üstüne yerleştirmek mümkün değildir.
Zamana esir, maddeye bağımlı ve metafizik yönüyle boyunu aşkın sırlar barındıran bir canlıyı sadece bir yönüyle değerlendirmek kabul edilemez değilmidir? Karşınızda büyük bir hazine sandığı duruyor ve siz kapağını kapatıyorsunuz. İşte ben böyle düşünüyorum insan eşi ve benzeri bulunmayan bir hazinedir ve kapağının açılmasını bekliyor. Fakat bu bir birinden değerli cevherleri kıymetli birer maden gibi derinliklerde saklanmaktadır. Ve en önemlisi bu mağdenleri işlemedikce kıymetini artıramaz ve kapağı kapatmış olursunuz. İşte gerçek bir eğitim bu cevherleri işlemedeki en önemli araçtır. İlk akla gelen diploma eğiminden bahsetmiyorum, güzel ahlak ve vicdanın geliştiricisi aile içi ve bireysel karakter eğiminden bahsediyorum. Biliginin her dönem bir güç olduğu gerçeği ortadadır, ancak günümüz toplumlarında daha da değeri artmıştır. Bu gücü elinde tutanın nasıl kullanacağı ise işte esas önemli olan konudur. Vicdansız ve ahlaksız bir güç odağı için tek önemli olan şey kesinlikle kendi mevcudiyeti ve devamıdır. Vicdanlı ya da vicdansız, ahlaklı ya da ahlaksız güçlüler kanun yazar ve gücsüzler (bilgisizler) sorgulamadan ya da manüpüle edilerek bu kurallara uyar hatta uymak zorundadır. Bu nedenle güc odağı olanlar cahil toplumları daha kolay yönetir ve eğitimin her türlüsünün içini boşaltır.
Bunun tam aksine insanı kamil noktasına ulaşmış peygamberler ve hakiki ilim erbabı toplumun bilinçlenmesi için ilk olarak cehalete karşı savaşmışlardır. Bütün zaman ve toplumlar da durum aynıdır. İki kanatlı yani hem fenni ilimler hem de ahlak ve vicdan eğitimi alıp dağılan, batan ya da helak olan bir toplum örneği getiremezsiniz çünkü yok. Kirli suyla temizlik yapamazsınız ve suyu temızlemenin zolu ise gerçek bir arınmadan geçer. ‘İnsan neden düşünmeli?’ Sorumun da cevabı işte burada yatıyor. Bu ay bunun üzerine düşünüp fikirlerinizi yorum olarak yazarsanız bir sonraki yazıda sizin de fikirleriniz yer alabilir ve düşünen ve paylaşan bir toplum olamanın bilincine ulaşırız.