sesinde sarhoş olduğum
yumuşak bir hardı yanan
kıyısında siyahı aradığım
büyük bir denizdi liman
mavilikler içinde sandığım
renksiz bir suydu deniz
dalgalarında kaybolduğum
ıssız bir adaydı yuvan
ulaşmak için çırpındığım
bitmeyen yoldu sonun
hep görmeni beklediğim
buğulu camdı gözüm
derdimi tarihe gizlediğim
kalın bir defterdi evim
sırtımı hiç dayamadığım
soğuk bir duvardı tenin
bağırdıkça duyulmayan
sessiz bir çığlıktı sesim
rüyalarımda hatırlamadığım
boş bir hafızaydı yerin
peşinden koşmaya çalıştığım
yorgun bir göktü ayağım
bulutların bile duyamadığı
sağır bir kuştu kulağım
hasretine kumaş bağladığım
kuru bir dilek ağacıydın
umudumu hiçe saydığım
acı bir başsağlığıydın
…
şimdi bakma bana öyle
yoruldum koşmaktan
usandım bağırmaktan
kurudum düşünmekten
ağaç oldum beklemekten
döküldü tüm yapraklarım
kurudu bütün dallarım
seninle herkese kapattığım yüreğim
tükendi sevdiğim
şimdi bakma bana öyle
bu bir beden yorgunluğu değil
bu, ölüme yaklaşmış ruh yorgunluğu
hayatı kalmamış yaşam doygunluğu
bu, bir mektup değil
serzenişin tükenmiş solgunluğu…
Gülsüm Bölük