Sevgili Dost
Bugün mektubu kendime yazdım. Sitemim de kendime kırgınlığım da. Bilmiyorum sende de oluyor mu bu hal? Sen de bazen uzaklaşmak istiyor musun içini işgal eden ben’den? Senin de içinde ben’lerin savaşında yara alıyor mu, sesi kısılan ve feryat eden özlediğin sen?
Seni tanıyamıyorum gönlüm. Seni tanıyamıyorum yüreğim. Cemil Meriç’in bir sözünü okumuştum. “Ama ben bu kadar acıyı sen de başkalarına benzeyesin diye çekmedim” diyordu. Benzemeliydin belki de… Bu, yaşadığımız hayatın doğasında var evet. Ama o başkaları yıldızlar olmalıydı, ateş böcekleri değil. Everestler olmalıydı , çakıl taşları değil. Tabii olan buydu. Kürk Mantolu Madonna kitabında altını çizdiğin bir yerde Sabahattin Ali diyordu ya hani… “Herkes tabii olanı kabul eder, ortada ne sükutu hayal
ne inkisar ( kırgınlık ) kalır ” Sen severdin edebiyatı. Sen severdin güzelleri. Sen severdin mesnevileri. Leyla ve Mecnun da senin için bambaşkaydı Hüsnü Aşk da… Ama sen en çok da hasbîlere hayrandın. Görmüştün örnekleri kendinden olan o kutup yıldızlarını. Dokunmuş ve onlarla ağlamıştın. Onlar ki günümüzün karasevdalılarıydı. Ve sen onları kendine bir örnek almıştın.
Ve sen bir gün yolların bütün bütün sarpa saracağını; bütün köprülerin yıkılacağını daha baştan hesaba katmıştın ve biliyordun zaman zaman bir kısım gulyabanîler tarafından yollarının kesileceğini de… Çevrende kin, nefret ve düşmanlık fırtınalarının estirileceğini; evet yürüdüğün yolun doğru olduğuna inancın tamdı ama, akla-hayale gelmedik bazı şeylerle engellenebileceğini de hiçbir zaman gözardı etmemiştin. Bu yüzden sen, bütün olup biten bu şeyleri ve olacakları Hak yolunun hususî meşakkatleri sayıyor ve heyecanından hiçbir şey kaybetmeden sürekli koşuyor; endişelerine takılan menfilikler karşısında da Allah’a teslim oluyor, imanın o sarsılmaz kalesine sığınıyor, yaşadığın çağı ve hâdiseleri iyi okumaya çalışıyor ve Cenâb-ı Hakk’ın vaadine güvenerek yürüyordun rıza ufkuna doğru. Sen karasevdalıları okumuştun. Sen karasevdalıları görmüştün. Sen en sevdiği insanı ebedi yolculuğa uğradıktan sonra tebessüm ile teslimiyet ile sana bakan ve evet abi şimdi hangi hizmeti yapacağız diyen asrın Muaz’ları, Enes’leri ile arkadaş; asrın Zeynep’leri, Zehra’ları ile kardeş olmuştun. Şimdi bu halini anlayamıyor ve seni tanıyamıyorum.
Yağmurdan nasipsiz sözler karşılıyor sonra seni… Şair Nurullah Genç’ten kelimelerle…
“Aynalarda deprem karşılıyor seni
Yüreğinde ölüm
Yürüyorsun; zaman takılıyor ayaklarına
Duruyorsun; mekan bin bir ıstırap
Bir inkisar sızıyor gönlüne bulutlardan
Hüzne tebessümle yaklaşıyorsun
Gözlerim mi yanılıyor yoksa ah
Baştanbaşa hıçkırıksın”
Tanıyamıyorum, anlayamıyorum yüreğim seni. Seçerdin kelimelerini hassastın. Acele etmezdin, tartardın. Gelen her rüzgarı gönül eleğinle tutar ve kalbine hücum etmesine müsaade etmezdin.
Ama ben bu kadar acıyı sen de başkalarına benzeyesin diye çekmedim…
Kendine gel ,olur mu.
Kendine gel…