Yazarların Işıkları Kadınlar / Gökhan Bozkuş

Türk edebiyatında olsun dünya edebiyatında olsun birçok şairin ,yazarın arkasında bir kadın olmuştur. Bazen bir anne bazen bir eş olmuştur bu kadın. Her ne kadar sayısal olarak kadın yazar ve şairler, erkeklere oranla az olsa da aslında birçok yazarın da en büyük destekçisi yine kadınlar olmuştur.

Duru dili ile bilinen Yusuf Atılgan’ın esas Türkçe öğretmeni annesi Avniye Hanım’dan başkası değildir. 16 yaşındayken Sabahattin Ali’yi doğuran Hüsniye Hanım’ın yaşadığı ruhsal problemler, intihar girişimleri oğlunun içine kapanmasına neden olacaktır. Olumsuz gibi görünen bu hal yazarın kitaplarla buluşmasını sağlayacaktır. Hikaye denince akla gelen ilk isimlerden olan Sait Faik’in finansal olarak en büyük destekçisi her zaman annesi Makbule Hanım olmuştur. Türk şiirinde en güzel aşk şiirleri yazan Cemal Süreya defalarca evlenmiş ama aradığı huzuru bir türlü bulamamıştır. Belki de o her kadında biraz biraz tam doyamadığı, şefkatinden mahrum kaldığı annesi Gülbeyaz Hanım’ı aramıştır. Annesi henüz 23 yaşında vefat ederken Cemal Süreya çok küçüktür. Sadece aşağıdaki şiiri değil aslında birçok şiirinde perde arkasında doyamadığı annesi vardır.

Kan görüyorum taş görüyorum
bütün heykeller arasında
karabasan ılık acemi
– uykusuzluğun sütlü inciri –
kovanlara sızmıyor.

Annem çok küçükken öldü
beni öp, sonra doğur beni.”

Köy romanı denilince akla gelen ilk isimlerden Fakir Baykurt’un annesi ile ilgili bir anısı ile yazımı bitirmek istiyorum.

’O günlerde şimdi herkesin bildiği çayın yeni yeni içilmeye başladığı yıllarmış. Evlerinin önüne açılan kahveden gelen, hoş kokulara dayanamayan Fakir Baykurt bir gün: ‘Çay isterim, ille de çay!’ diye tutturmuş, anası oğluna kıyamamış, elinden tutup kahvenin önüne götürmüş, Kahveci Topal Hüseyin’i çağırmış: ‘Hüseyin bir bardak çay getir!’ Fakir Baykurt, sıcak çaydan hızla bir yudum içmiş ama ağzı yanınca bardağı yere atmış. ‘Anam şimdi vuracak? Şurama mı vuracak? Burama mı vuracak?’ diye korkarken anası kahveciyi yeniden çağırmış: ‘Hüseyin bir çay daha ver!’ Fakir Baykurt’a ikinci çay gelmiş. Çayı üfleyerek içmiş. Yıllarca anasına sormuş durmuş: ‘Anacığım o gün çayı döktüm, bir tokat vurmadın; neden vurmadın?’ Bu sorunun yanıtını anası yıllar sonra oğlunun öğretmenlik yaptığı köy okulunda vermiş. Beş sınıfı birden okutan Fakir Baykurt anasının ders izlemeye geldiği günü şöyle anlatıyor: ‘Sınıfta estim, gürledim!’ Anası: ‘Yıllarca sordun, durdun. Şimdi söylüyorum, aç kulağını dinle! Ben sana çay döktüğün gün kızsaydım, içindeki aslan küserdi. Dövseydim, o aslan ölürdü! Böyle öğretmen falan olamazdın. İşte, sen de benim yaptığımı yap ve sakin ol. Dayak atıp bu çocukların içlerindeki aslanı sakın öldürme!’ ’

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *