Yusuf Bebek / E.OsMan UYGUR

sana bakacak yüzümüz yok yusuf

gönlümüz kırık

yüzümüz yerde

mücrim ve mahzun

döndük rabbe

sinemizde bir hıçkırık

ne günlere kaldık

ne suratsız günler

bu günler yusuf

ne yümünsüz günler

ne acılar var ve ne sürgünler

zamanın bitişinde

sana diyecek bir sözümüz yok yusuf

kan damlıyor dişlerinden

zalimlerin

baban uçtu gitti arkasına

ta koca koca ümitlerin

koskoca bir ayrılık

derin bir yalnızlık

dağ olsa patlardı

yana yana

taş olsa çatlar, savrulurdu

dört bir yana

ne diyelim sana bilmiyorum yusuf

iyiler yalnızdı

kötüler de azdıkça azdı

merhamet zindanda

vicdan kelimelerde kaldı

ama sen bilmiyordun yusuf

annen vardı yanında

gülümsüyodun

ona her baktığında

sana verecek bir tesellimiz yok yusuf

seni annenin kucağından

çaldılar yusuf

çaldılar yusuf

kimse ses etmedi

dönüp dönüp gittiler

ölüm renkli gölgeler

perdeleri çektiler

perdeler çekildi gözlerine

görmediler seni yusuf

göremediler

annen giderken

seni öpmek istedi

ah yusuf

taş kesilmiş kalpler

taş kesilsin

o anneye uzanan eller

o anneye kelepçe takan eller

sana gelecek yüzümüz yok yusuf

yüzü yok bu asrın

maskeler var

kara kara

simsiyah kalpler gibi

korkunç maskeler

insan suretinde gezer

her yerde

sana gülecek tebessüm de kalmadı yusuf

annen mi zindanda sen mi

sen mi garip kaldın annen mi

hani bir zamanlar

Mekke kayalıklarından geçerken

abtah denilen yerde

küçük Seleme’yi de

koparmışlardı annesinden

Abtah anlatsın dehre

gözyaşlarını Ümmü Selemenin

sana söyleyecek sözümüz yok yusuf

ama öyle bir gün

bekliyoruz ki yusuf

öyle bir gün ki

çarpacağız suratlarına zalimlerin

o zaman

deriyi taşa çarpar gibi

bütün bu acı tabloları

sana sessiz kalanların

annene terörist diyenlerin

sana oh olsun diyenlerin

yusuf

işte onların da suratlarına

sen biraz büyü yusuf

annen gelinceye kadar

sen biraz yürü

annene koşuncaya kadar

ama ne olur bize kızma

darılma ne olur

vefasızlığımıza

sana gelecek gücümüz yok yusuf

sana diyecek sözümüz yok…