İksir /Erdal Büyükçakmak


“Stop!”
Şıtop diye okumak geliyor içimden
O zaman “sıtop” demişti bunu söyleyen
Sağ eli yukarıdaydı
Yo, Hitler selamı vermek değildi amacı Karşısında bir ecnebi vardı
O ise İngilizceye epey Fransız
Hani bir tabela olsa
STOP yazsa üzerinde
Bizimkinden daha az tuhaf dururdu
Durdu lakin gelen adam
Bizimki arkasını kaleye dayamış
Merdivenin alt basamağında ecnebi
Afyon’a gelen turiste rehber lazım
Ne me lazım bu polis
Yaşı yirmi bir
İhtiyarları yaşamaya kışkırtıyor
Çömez sınıfında kendisi
Valilikten görevli
Merdivenlerde inşaat var
“Dencırıs” diyor bizimki
Kale dediğin yekpare kaya
Al bu emri nerene dayarsan daya
Valilik bir de çaycı göndermiş
“Burda durma da nerde durursan olur
Kalenin eteğinde bir ihtiyar var,
Sulamış o çorak yeri
Sen de git yardım et
Vatan senden görev bekler
Hem maaşa kadar da zaman geçer”
İhtiyar bizimkine bakınca gözü parlıyor
Çaycıdan yana epey dertli
O olmasa daha iyi olurmuş
Babasının hayrına yeşillendirmiş bu yeri
Vali, babasından büyük olmak istemiş
Yapmış devletliğini…
Karikatünü çizdirecek kadar
Muhabbet kurdu orda
İngilizce konuşarak hem de
Çay ve sigara ikram ederek
Belçikalı iki sevgiliye
Muhabbetten uzak durmaz
Ne dilde olursa olsun…
Afyon kalesi yekpare kaya
Kalenin eteğinde bir vaha
O ihtiyar anlatmıştı
Biri gelmiş evvelden
Demiş, “Sen bilirsin,
Ne yer buraya gelen kaplumbağa?
Derde düçar biri var
İlaç hazırlayacağım ona”
“Ne bileyim” diyor ihtiyar
Kayayı vaha yapacak kerameti var
Bilmiyor ama kaplumbağanın yediği otu

Kalenin yeri belli
Kaf Dağı’nın belirsiz
Kaf dağında yaşar Anka kuşu
Epey de yük çeker
Derdimin altında ezilir mi bilmem
Hangi derde yandı onu da bilmem
Yanarak ölüp kül olmak
Küllerinden yeniden doğmak
Yaraları iyileştirmek gözyaşıyla…
Anka kuşunun gözyaşı da lazım bana

Kaf dağında değil
Kafka kadar kutsal
Onun kadar dokunulmaz
Onun kadar ulaşılmaz
Tek boynuzlu mucize
Ölmek üzereyken hani
Yaşayan bir ölüysen ya da
İçersin kanını
Tutunursun hayata…
Unicorn kanı da lazım bana


Kitaplarım vardı
İçinde kutsallar da olan
Kutsaldan öte Kafka vardı
Galileo’yu anlatan da vardır illaki
Hey gidi Bruno
Breh breh…
Galieo’luk yapınca
Engizisyonda
Savununca kendini
Üniformanı çıkarmışken
Üniformalı bir hakim karşısında
Anlıyorsun
Neden yazmış Galieo’yu
Brecht…
Sattım kitaplarımı
Kitapsız bir yazarım ben
Hayatta kalmak için
Kıydım Kafka’larıma
Kıydım Unicorn’a
Elimde mevcut kanı

Bilir misin nasıl yandım
Kaç kez öldüm bilir misin
Kül oldum savruldum
Hiç bilmediğim yerlerde
Öldüm yeniden
Kanatlarım yanık kaldı
Kanat lazım değil artık
Gözyaşı lazım…
Ağlarız, o kolay!

Kaplumbağanın yediği otu arıyorum
Bulacağım
Beni görünce gözü parlayan bir başka ihtiyar
O bilecek
Evini sırtında taşıyan
Ayrılıktan düçar
O bilecek kaplumbağanın yediği otu
Unicorn kanıyla
Anka’nın gözyaşına katacağım
İksir yapacağım onunla
Böylece unutacağım seni

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *