Bir Buket Viyana (2) / Hasan Çağlayan

Bir Buket Viyana (2)

Viyana’da Şark Pazarı

Gece olunca, benimle aynı kaderi yaşayan iki genç arkadaşın evinde misafir oldum. Evleri biraz şehir dışına düşüyor. Çevre yemyeşil. Bir güzel dinlendim. Sabahleyin Niyazi Bey’in evine doğru yola koyuldum. Otobüs ve metro aktarması ile son durağa varınca yürümeye koyuldum. Sokakta semt pazarıyla karşılaşmak benim için gerçekten sürpriz oldu. Kurulduğu sokağın isminden dolayı bu halk pazarına “Brunnenmarkt: Çeşme Pazarı” deniliyormuş. Bir müddet dolaşınca Türkiye’deyim hissine kapıldım. Tezgâhlar, ürünler ve satıcılar yabancı gelmedi bana. Türk, Kürt ve Arap esnaf yoğunlukta.

Almanya’da böyle pazarlar ancak büyük şehirlerde ve haftada bir kurulur. İsmine de “Flohmarkt: Bit pazarı” denilir. Bizdeki semt pazarıyla hiç farkı yok denilebilir. Ama burası Pazar günü hariç haftanın altı günü açık oluyormuş, şaşırdım. Bence çok güzel bir imkân bu. Arap bir satıcıdan “kahvaltılık zahter” aldım. Niyazi Bey’e götüreceğim. Muhtemelen bu lezzeti tatmamıştır. Ülkemizde, özellikle Antakya, Kilis ve Antep gibi Güney illerinde çokça tüketilir. Tadını bilenler arar bulur benim gibi. Kekik, susam, nohut, kavun ve karpuz çekirdeği gibi  çerezlerin unundan mürekkep bu lezzet, zeytinyağına banılarak yenilir. Özeldir.

Yppenplatz

Kahvaltı sonrası şehir turuna başladık nihayet. Niyazi Bey, halk pazarının yanındaki Üpenplatz için, “Orası şair ve yazarların buluştuğu bir ortam,” diyor. Ama biz iki yazar olarak başka bir kafede oturacağız kısmetse. Burası önemli bir şehir olduğu için ülkemizden ve dünyanın çeşitli ülkelerinden tanınmış pek çok kimse uğramış. Kafeler başta olmak üzere çeşitli ortamlarda izler bırakmışlar. Bundan dolayı zamanla çekim gücü yüksek mekânlar oluşmuş. Gerçi bunun pek fazla bir anlamı yok; ama reklam işte, insanlar böylesi şeyleri önemsiyorlar.

Votiv Kilisesi

Dıştan bakınca bembeyaz dantela gibi görülen bu kilise gerçekten dikkat çekici bir zarafete sahip. Birkaç farklı açıdan fotoğraf çektik hâliyle. Sonra önündeki geniş parktan yine fotoğraflar çekerek ve çektirerek geçtik. İnsanlar, sanki üniversite bahçesinde ya da kendi evinin avlusundaymışçasına rahat ve kaygısız. Gerçi buralarda genelde böyle. Bahnhof’lardaki trene yetişme telaşı dışında kaygılı ve telaşlı bir yürüyüşe de rastlamadım. Doğal bir rahatlık görülüyor şehirlerde.

Viyana Üniversitesi

Parktan sonra Büyükçe bir binaya yaklaştık. Burası “Viyana Üniversitesi” imiş. Her biri bir alanda ün yapmış, bazıları Nobel ödülü bile almış. Büstlerdeki plaketleri okuya okuya ilerledik. Bunca önemli isim burada hocalık yapmış demek ki. Bana kalırsa şehrin beyni burası. Bir şehri veya ülkeyi büyük kılan, ilim ve maneviyat insanları ile şair, yazar ve sanatçılardır. En büyük servet nitelikli insandır. Onların ışığı her daim parlar. Devlet, millet ve medeniyet onların ellerinde yükselir.

Sükut, Işık ve Kitap

Büstlerle çevrili geniş ve aydınlık avlunun sağında solunda öğrenciler var. Onlar sohbet hâlinde bir güzel güneşleniyorlar. Biz ise kütüphaneye giriyoruz. Bütün masalar neredeyse aynı yaşta öğrencilerle dolu ve sanki kimse yokmuşçasına bir sessizlik var. Tarihi kitapların olduğu bölüme çıktık. Bunca kitap, çok güzel bir atmosfer sunuyor; ama okumaya çalışsam dil engeli peşimi bırakmıyor. Kitapçılarda da aynı şey oluyor. Kitap zaafım var ama dil büyük bir set. Allah’tan geniş bir çeviri zenginliğimiz söz konusu. Çevirmenler var olsunlar.

Cafe Landtmann’da Kahve Molası

Birçok ünlünün uğrak yeri olan kafede birer fincan kahve ile yanında su ve lokum geldi. Ben çay tiryakisiyim ama yer yer kahve içmeyi de severim. Bu şehirde kahve geleneği 1683’te başlamış meğer. Kuşatma sonrası Osmanlı’dan geride kalan kahve çekirdekleri Yahudi bir tüccar tarafından işlenince bu lezzet tanınmış. Hatta yalnızca kahve değil o çok sevdiğim kruvasan da bu dönemde ortaya çıkmış. İşte, acelesiz ve telaşsız bir kahve molası sonrası hemen karşıdaki parka geçtik. Uygun bir köşede, çimlerin üzerinde namaz kıldık. Yürümeye devam edince, neredeyse bir katedral görünümündeki belediye çıktı karşımıza. Kiliseden rol çalmış dedim içimden. Önünde büyük bir kalabalık var. Yaklaşınca bisiklet festivali olduğunu gördük.

Gezip görecek çok yer var. Burada oyalanmadan yürümeye devam ettik. Çevreme dikkatle bakarak fotoğraflar çekiyorum. Bir geziyi yazıya dönüştürmek için  sadece gözlem yapmak yetmez; not almak ve fotoğraf çekmek de gerekir. Ben de öyle yapıyorum. Bir bina, görünümüyle hoşuma gitti. Onun kimya enstitüsü ve tıp fakültesi olduğunu öğrendim. Bir yandan konuşarak bir yandan da güzel kareler yakalayarak “Justispalast’ın: Adliye Sarayı” önüne vardık. Niyazi Bey’i merkeze alarak bir iki şık kare yakaladım yine. Buralar fotoğraf veya film platosu gibi. Yüksek kalite fotoğraf makinesi şart aslında; ama cep telefonunun çekim zarafeti de yabana atılır gibi değil. Allah’tan böyle bir imkân çıktı. Farklı açılardan güzel kareler almadan edemiyorum. Viyana Doğa Tarihi Müzesi ve Halk Tiyatrosu önündeki geniş caddedeyiz. Şehrin kalbi buralar.

Viyana Parlamento Binası

Görünüm itibariyle doğrudan Grek üslubuyla inşa edilen bu bina harika bir müze. İçine girince fark ediyoruz ki neredeyse tamamen, modern bir şekilde yeniden restore edilmiş. Ama dediğim gibi, orijinalinde olmadığı halde dış görünüm itibariyle yüzlerce yıl öncesini yansıtacak şekilde görünüm kazandırılmış. İyi de olmuş. Her yer turist kaynıyor. Pek çok yönden harika bir durum bu.

Ücretsiz biletlerimizi alarak dolaşmaya başladık. Simülasyon benzeri bir uygulama dikkatimizi çekti. Tuşa basınca, mevcut siyasi parti liderleri tıpkı ışınlanmış gibi karşımıza geliyor ve konuşturulabiliyor. Teknoloji ve yapay zeka ile daha neler göreceğiz kim bilir. Kütüphaneden terasa kadar gezdik dolaştık. Tarihi mekânları modern imkânlarla destekleyen bu şehrin ileri gelenleri turizmin ve hayatın formülünü bulmuşlar sanki. İnsan, gezip dolaştıkça yaşamaktan mutluluk duyuyor.

Maria Theresien Platz

Şansımdan güneşli güzel günlere rast geldim. Bütün tarihi noktaları yürüyerek ve müsait binaları detaylı gezerek epey yorulduk. Genişçe bir meydanda yeşillikler içinde oturmuş ve uzanmış bir hayli insan görünce biz de oturalım dedik. Burası “Volksgarten: Halk bahçesi” imiş. Hemen yanı başımızda Maria Theresa Anıtı var. Bu, Viyana’nın en büyük Habsburg anıtı imiş. Şehrin 1. bölgesinde, Ring Straße’de, Heldenplatz ve Hofburg Sarayı’nın karşısında yer alıyor. Bu alan tarihi binalarla, Sanat Tarihi Müzesi ve Doğa Tarihi Müzesi ile çevrelenmiş vaziyette. Bir müddet dinlendik. Fotoğraf çektirdik.  Bence Viyana gezimizin zirvesi burasıydı. Sanki bütün dertlerden azade olmuş gibi ferahladım. Oturmakla ne iyi ettik.

“Anlatma; göster”

Niyazi Bey  ile gündelik hayat ve insan kaynaklı problemler üzerine çokça laflıyoruz. Ben özellikle gezdiğimiz yerler üzerine konuşturmaya gayret ediyorum onu. Ama o romancı olduğundan mıdır sorularımı cevaplamakla birlikte beklediğim tarihi ve kültürel detaylara girmiyor; daha ziyade göstermeyi tercih ediyor. “Anlatma; göster” ilkesi yani. Böyle olunca boşlukları fotoğraf kareleriyle dolduruyorum ben de. Gerçi, bana cazip gelen ve yazılarıma da dahil etmekten keyif aldığım tarihi ve kültürel detaylar onda aynı ilgi ve heyecanı oluşturmuyor da olabilir, bilmiyorum. Bununla birlikte gezip gördüğümüz yerlerden, insan davranışlarından çokça cümle topladığına eminim. Nerede ve hangi kitapta bu detaylarla karşılaşırız bunu kestirmek zor elbette. Ama işte, onunla iken kendimi rahat hissediyorum.

Müzeler, müzeler

Yanında sevdiğin biri varsa veya bulunduğun ortam güzellikler barındırıyorsa yürümek keyif verir insana. Yaşanan ve halen yaşanmakta olan sıkıntılardan dolayı belki eskisi gibi mutlu olamayacağım; ama mutsuz olmak da zor. Hele böyle bir şehirde. Bu sebeple, yeniden hareketlendik. Günün kalanını dolu dolu değerlendirelim istiyorum. Bir daha gelmek ve yazmak ne zaman kısmet olur bilinmez. İlk olarak “Weltmuseum”a, yani Viyana “Dünya Müzesi”ne uğruyoruz. Bina dışları daha sade ve güzel; lakin içte muazzam renkler ve süslemeler var. Her vardığım yerden rengârenk broşürler almadan edemiyorum. Gezdiğim yerleri hatırlamak ve bu yerler hakkında detaylı bilgi almak için faydalı da oluyor bu.

Hasan Çağlayan

Haziran 2024 Assenheim Oberhessen

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *