Alaç’ın Vedası / Songül Demirağ


Karla kaplı vadide, yılların yükünü omuzlarında taşıyan yaşlı bir kadın, ahırın köşesinde yatan atına bakıyordu. Atın nefesi artık zor çıkıyordu; her soluk, bir ağıt gibi yankılanıyordu ahırın soğuk duvarlarında. Kadının adı Hacer’di. Saçları kar beyazına dönmüştü, elleri ise tarlada çalışmaktan nasır tutmuştu. Ama o ellerin en maharetli işi hep o atı sevmekti.

Atın adı Alaç’tı. Yıllardır Hacer’in hayatına eşlik etmiş, onun mutluluğunu da acısını da paylaşmıştı. Hacer, Alaç’ın üzerine eğilip kulağına fısıldadı:

“Gitme… Sensiz ne yaparım ben? Bu köy bile sensiz neye benzer?”

Hacer’in sesi titredi. Alaç gözlerini yarı açık tutuyor, kadının sıcak elini hissetmek ister gibi başını ona yaklaştırıyordu. Alaç sadece bir at değildi; Hacer’in hayatındaki her dönüm noktasının sessiz tanığıydı.

Yıllar önce, Hacer’in kocası İbrahim Alaç’ı eve getirdiğinde köyde herkes bu güzel atı konuşmuştu. Alaç o zamanlar güçlüydü, tıpkı İbrahim gibi. İbrahim, işlerini görmek için Alaç’a binerdi; Hacer, onları bahçe yolunda izlerdi. Ama bir gün İbrahim eve dönemedi. Köydeki bir inşaatta geçirdiği kaza onu Hacer’den koparmıştı. Hacer, İbrahim’in kaybıyla Alaç’a daha sıkı sarılmıştı.

Oğulları Hasan da Alaç’ı severdi. Çocukken ona binip vadilerde rüzgârla yarışırdı. Fakat o uğursuz sel geldiğinde, Hasan köprüde Alaç’ın üzerindeydi. Hasan kurtulamadı, ama Alaç köyün bir kilometre aşağısında bulundu; yaralı, ama yaşıyordu. Hacer, Alaç’ı iyileştirirken oğlunun kokusunu o tüylere sinmiş gibi hissetti.

Ve Hacer’in kızı Zeynep… Zeynep, Alaç’ın sırtında gelin oldu. O sabah ahırın önünde toplanan köylüler, Zeynep’in beyaz duvağı ile Alaç’ın kahverengi yelesinin uyumuna hayran kalmıştı. Hacer ise hem mutlu hem hüzünlüydü; Alaç bir yolculuğun daha sonuna şahitlik ediyordu.

Şimdi Alaç, vadinin tüm hikâyelerini geride bırakmaya hazırlanıyordu. Hacer’in gözleri doldu. Alaç’ın başını okşadı ve “İbrahim’e, Hasan’a selam söyle,” dedi. “Ben de bir gün gelirim, ama daha değil.”

Hacer, bir gece boyunca Alaç’ın yanında kaldı. Ona sıcak battaniyesini örttü, su getirdi, sessizce dua etti. Sabahın ilk ışıkları ahıra vurduğunda Alaç hareketsizdi. Hacer, gözyaşlarını içine akıtarak Alaç’ın üzerindeki battaniyeyi düzeltti.

O sabah vadide bir eksiklik vardı. Ama Hacer biliyordu ki, Alaç artık vadinin rüzgârıyla, toprağıyla, geçmişiyle bir olmuştu. Vadideki her esinti, Alaç’ın ayak seslerini taşıyacak, Hacer’in yalnızlığını bir nebze olsun hafifletecekti.

One thought on “Alaç’ın Vedası / Songül Demirağ

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *