Yeşil Adam ve Unutulan Şarkı/Ömer Dilbaz

Kasabanın kıyısında, rüzgârın en güzel estiği bir yamacın üzerinde yaşardı Yeşil Adam.Gerçek adı unutulmuştu. Kimi ona “orman dervişi” derdi, kimi “toprağın dostu”…

Ama herkes bilirdi ki o, toprağa basarken ayaklarını hafifçe kaldırır,sanki her adımında çimenlere teşekkür ederdi.Kulübesi, kerpiç duvarlarına sarılmış mor çiçeklerle,çamur yerine sabırla örülmüş bir sevdaydı.Bahçesinde, her mevsim başka renkte açan ağaçlar vardı;ilkbaharda kiraz çiçekleri, yazın mis kokulu nane,sonbaharda altın sarısı armutlar, kışın ise sessizlik.Her sabah elinde küçük bir sepetle kasaba yoluna inerdi.Sepetinde; kurutulmuş adaçayları, tohumlar, bazen de elleriyle yoğurduğu sabunlar olurdu.Alanlara gülümseyerek,“Paranın değeri biter, ama toprağın değeri bitmez.”derdi.

Çocuklar onu çok severdi. Onlara ormanın derinliklerini gezdirir,kuru yaprakların altındaki karıncaları gösterirdi.Bir keresinde dere kenarına götürüp suya bakmalarını istemişti. “Bu su,” demişti, “sadece bize değil, balıklara, sazlıklara, hatta bulutlara bile lazımdır.Suyu kirleten, aslında kendi geleceğini kirletir.”Ama bir gün, gökyüzü gibi masmavi olmayan bir haber geldi.Kasabaya büyük bir şirket, dere kenarına dev bir fabrika kurmak istiyordu.Makinalar çalışacak, gökyüzü dumanla dolacak, dere susuz kalacaktı.Şirket temsilcileri “Size iş getireceğiz” diye söz verdi.Bazı insanlar buna sevindi. Ama Yeşil Adam sadece başını salladı: “İş bulmak güzeldir… ama nefes alacak hava, içecek su kalmazsa o işin ömrü bir mevsim bile sürmez.”

Halk önce onu dinlemedi.O zaman Yeşil Adam herkesi ormana götürdü.Bir çam ağacının köklerini gösterdi:“Bu kökler yağmuru toprağın içinde tutar.Onları keserseniz, yağmur size küser, toprak ellerinizden kayar gider.”En sonunda çocuklara eğilip fısıldadı: “Büyükler bazen unutur. Siz onlara hatırlatın.”O fısıltı, kasabanın kaderini değiştirdi.Çocuklar annelerine, babalarına, dedelerine anlattı.İnsanlar düşündü, toplandı, konuştu…

Ve sonunda fabrika yapılmadı.Dere yine şarkısını söylemeye devam etti.Aradan yıllar geçti.Yeşil Adam, yine bir sabah sepetini aldı, yola çıktı.Ama bu kez sepetinde adaçayı değil, küçük fidanlar vardı.Onları kasabanın dört bir yanına dikti.Çocuklar büyüdü, fidanlar da büyüdü.O ağaçların gölgesinde yeni kuşlar yuva yaptı, yeni çocuklar oyun oynadı.Kimileri hâlâ onun ormanda yürüdüğünü görür gibi olur:Elinde sepeti, yüzünde hafif bir tebessüm,adımlarını toprağa sessizce bırakan bir adam…

Ve rüzgâr, hâlâ onun şu sözlerini fısıldar:“Doğa sana değil, sen doğaya emanetsin.”

Bir yanıt yazın