
Kelimelerle uğraşmayı sevdiğimi bilen bir ağabeyimden duydum bu kavramı. Kendisi uzun yıllar Azerbaycan’da gazetecilik yapmış. Ben de Karslı olduğum için arada onunla Azerice danışırık. Gökhan Hocam dedi. Azericede öyle tatlı ifadeler var ki beni mest ediyor. Sana da birkaçından bahsetmek isterim. Belki bir yazı yazarsın üzerine.
Münsifler Heyeti dedi ilk olarak. Duymamıştım. Bizdeki karşılığı “jüri” . Yarışmalarda, sınavlarda, seçimlerde bir grup insanın bir araya gelip karar vermesine “jüri” deriz. Fransızcadan dilimize girmiş, yabancı bir kelime. Oysa Azerbaycan Türkçesindeki bu karşılığı hem çok daha derin ve hoş.
Ne kadar güzel bir tabir… Çünkü kelimenin kökü doğrudan adaleti, hakkaniyeti işaret ediyor. Münsif, adaletli olan, taraf tutmayan demek. Heyet ise topluluk. Yani münsifler heyeti, aslında “adaletli insanlar topluluğu” demek oluyor.
Bu ifade, insana güven duygusu veriyor. Çünkü hayatımızda öyle çok an var ki; kimin haklı, kimin haksız olduğunu güçlü sesler değil, tarafsız yürekler söylemeli. Ne yazık ki toplumumuzda çoğu zaman tam tersi oluyor. Güçlü olanın sözü, hakikatin üstünü örtüyor. Haklı olan, çoğu zaman sessiz kalıyor ya da sesini duyuramıyor. İşte böyle anlarda bir münsifler heyetine ihtiyaç duyuyoruz.
Ailede de, okulda da, iş yerinde de, siyasette de… Her yerde. Çünkü insanın en çok ihtiyaç duyduğu şey, sadece anlaşılmak değil, adilce dinlenmek. Birinin, hiçbir çıkar gözetmeden, sadece hakikatin hatırına “sen haklısın” ya da “burada haksızlık var” diyebilmesi.
Münsifler heyeti, yalnızca karar veren bir kurul değildir. O, aynı zamanda insana şunu hatırlatır:
“Senin sözün de kıymetlidir. Gücün az olabilir, sesin kısık çıkabilir ama yine de duyulmaya değersin.”
Belki de bu yüzden, “jüri” kelimesi bize hep biraz yabancı gelirken, “münsifler heyeti” içimizi ısıtıyor. Çünkü orada bir yabancılık değil, bir umut var: baskın gücün gölgesinde değil, tarafsızların vicdanında büyüyen bir umut.
Münsifin kökünde insaf vardır. Adalet vardır. Vicdan vardır. Münsif olan insanların karakteri, kişiliği, ailesi ile alay etmez . Bir kez görmeden, beraber aynı ortamda bulunmadan kamuoyunda esen bir rüzgâra göre hareket ederek bir insan ile dalga geçmez. Ona çeşit çeşit etiketler takarak onu ve ailesini ademe mahkum etmez. Her yerde her ortamda ihtiyaç vardır böyle heyetlere. Doğu Anadolu’da büyük kan davalarını çözmek için böyle heyetlerin eskiden olduğunu biliyorum. Yine aile içindeki uyuşmazlıklarda yaşını almış, dünyevi bir menfaat içinde olmayan vicdan sahibi insanların hakem rolünü üstlendiğini biliyorum. Ama maalesef bugün mumla aranıyor o ehli vicdanlar.
Dinlemeden, anlamadan peşin hükümlerle kalp kaleleri tarumar edilmekte.
Kırılmış bir mızrabın dertli kelimeleri ile bitireyim
İnsan bir gurbet çocuğu, gurbet ürperten bir deryâ,
Yüzer dalgalar arasında, titrer bir ömür boyu.
Her durak bir ümit fecri, her menzil bir yıkık rüyâ,
Sabahlar hicran rıhtımı, akşamlarsa vuslat koyu.
Her zaman hicran rüzgârları eser, eser serince,
Yetim nevhaları gibi sesler duyulur her yerde.
Yer yer semâvî korolar dinlenir sırlı ve ince,
Vicdanların sesinden, rûhların derinliklerinde
***

♥️❤️❤️