Hani sen geçen gün demiştin ya Sebastiyan, vaftiz olmak sadece su ile
bedeni yıkamak değildir, diye. Ve vaftiz asıl ruhta olmalı demiştin.
Ve bir de eklemiştin, yağmur bitkileri, havayı temizler insanları
değil, insanlar temiz olmaya niyet etmeli ve bu yolda gayret etmeli
diye.
Ne kadar da haklıydın Sebastiyan. Benim geldiğim coğrafyada da
”inandık” diyenler gerçekten içten, samimi olarak inansalardı dünya
çok farklı bir gündem konuşuyor olacaktı şimdilerde. Yani onlar vaftiz
olduklarını zanneden zavallılardı. Ama söyledikleri sadece dillerinde
idi.
Neyse konum bu değil Sebastiyan. Bugün senin de çok iyi bildiğin
ezandan bahsedeceğim. Şimdi ezan diyoruz ya asırlar önceki İsevilik ya
da Musevilikte ya da başka zamanlarda yaşanmış Hak dinlerde olan bir
çağrı sistemine işaret ediyor aslında. Bir zamanlar Antakyalı Henry
ile konuşurken o bahsetmişti. İlk zamanlar Hristiyanlar günde beş defa
bir yerden çağrı yaparlarmış dua ve ibadet için. Henry katolik.
Mersin’deki kilisede öğrenci yetiştiriyordu. Bilgili bir teolog idi.
Ehl i Kitap yani.
Demek ki dünya üzerinde böyle bir kutsi davet hep olageldi. On dört
asırdan beri de ezan İslam dünyasında bu davet işini yapıyor. Ama
biliyor musun Sebastiyan, biz buralara gelince anladık ezan sesinin ne
kadar kıymetli olduğunu. O sesi duymayınca bir şeylerin eksik olduğunu
hissettik. Hani vaftiz ile temizlik arasında bağ kurtmuştun ya. İşte
sanki öyle. Ezan ruhumu temizliyor gibi. O sesi her dinlediğimde
rahatladığımı hissediyorum. Sanki serin bir rüzgar esiyor da ben o
rüzgar karşısında ufka dalmış rengarenk hayaller kuruyorum. Sanki
günün içinde o ezan sesleri olmayınca gün aydınlanmamış gibi oluyor.
Bir nevi ışık yani. Veya o ses havadaki bütün moleküllere sirayet
ediyor da havanın rengini kokusunu değiştiriyor. O ezan sesindeki
kelimeler ve o kelimelerin manaları, havaya kendi rengini veriyor. Bu
çok güzel bir şey Sebastiyan. Hani bir Avrupalı bayanın bir İslam
ülkesinde ezanı dinlerken duygulanıp ağlaması vardı ya. O videoyu sana
da göndermiştim. İlâhî bir ses olduğu için ruha işliyor.
Buraya mülteci olarak gelince bir süre ondan mahrum kaldık Sebastiyan.
Kampta idik. Karanlıkta kalmış gibi oldum o süre içinde. Telefondan
dinliyordum zaman zaman ama programın sesi açık kalırsa toplu yerlerde
birden ezan sesinin duyulması uygun olmuyordu. Bu yüzden onu da çok
kullanamıyordum.
Şimdi bir arkadaşımın verdiği ezan saati ile evde o hazzı
yaşayabiliyorum artık. Yahya Kemal ifadesi ile nice yüz bin minareden
gök nura gark olmuyor belki ama en azından evin içinde o sesin lahuti
esintisi ile ruhum, kalbim dinleniyor, nefesleniyor. Bilmiyorum
Sebastiyan belki de ezan yeryüzünün diğer gezegenlere karşı bir
iftihar vesilesidir. Aslında uyarı sistemi bir nevi. Ama tatlı bir
uyarı. Hem de kısa cümlelerle. Bir daha bak sen de istersen. Şimdi
sana yeni bir video gönderiyorum. Bu nasıl musiki Allahım…
eminosmanuygur