Zindanda Yıldızsız Geceler / Servet Erdil

Hislerime hüzün çöktüğü zaman
Anlarım!
Zindanların kimsesizliğini kimliksizliğini.
Güneşin bile girmeye cesaret edemediği,
Yasaklı gökyüzünün, yıldızsız gecelerini.

Çilesi bitmeyen şairin,
Dünyaya kapalı Allah’a açık dediği,
Zindan şahidi dizelerindeki:
YaInız seccâdemin yününde şefkat;
Beni kimsecikIer okşamaz mâdem;
Öp beni aInımdan, sen öp seccâdem! Temennisini.

Hislerime hüzün çöktüğü zaman
Anlarım!

Sekiz kişilik koğuşta otuz iki  kişi kalınan günleri.

Her doğan güne yeni bir ümitle uyandığım
Mütebessim çehreleriyle etrafa ışık saçan simaları.
Mürekkebi Gözyaşı olan dem kokan kağıtları.

Aydınlık yarınların muştusunu aldığımız;
Silik düşlerin habercisi avukat görüşmelerini

Ve

Kitapların canının okunduğu,
Kalemin kağıt  ile sarmaş dolaş olduğu günleri.

Hislerime hüzün çöktüğü zaman
Anlarım!

Cevabını bildiği sorularla, bildiklerinden emin olmak isteyenleri.

Bulduğu her şeyi mikser marifetine matuf parmaklarıyla karıştırıp; diliyle ayıklama telaşına kapılanları.

Ve

Ümidini kalbine gömüp;
Biz bitmişiz derken bile düştüğü yerden, Şahlanarak kalkacağına inanan,
Nesli istikballeri.

Hislerime hüzün çöktüğü zaman
Anlarım!

Havanın bütün karartıcılığına inat:
”Ahmet bu gün hayat ne kadar güzel değil mi kardeşim?”
Sözüyle kemale ermiş bir nefesin ölüm sessizliğini bozduğunu.

Sıfır sessizlik, mutlak sessizlik, sınırsız sessizlik temennileriyle nasıl bir dünya hayalinin kurulduğu günleri.

Allahu Ekber sesinin kısık duyulduğu!
Ezanlara susadığımız günleri!

Hislerime hüzün çöktüğü zaman
Anlarım!

Açılan kapının zang zong sesinin ardından
aylarca, yıllarca, sabah akşam:
Allah kurtarsın beyler sözünden sonra kalplerin göklerden gelecek bir karara rikkat kesildiği günleri!

Ve

Gecesinde avuçlarına gözyaşlarını akıtıp
Allah’ım benim bundan daha kıymetli bir şeyim yok sana sunacağım diyen,
Ağzı dualı, sinesi hakka sevdalı gönülleri.

İşi düşüne girmiş bir neferin ranzaların arasında geçen tatbikat nöbetlerini.

Vay arkadaş deyip her durum karşısında şaşkınlığını gizleyemeyenleri.

Zalime zalim diyen;
Mazluma hakkını veren yürekli gözüpek yiğitleri.

Her uyuduğunda lavanta tarlalarının hayaliyle uyuyan;
Düşlerinde gül bahçelerinde gezinen;
Uyandığında her ikisinide bulamayıp,
uykulu gözlerle, uzandığı  dolabından
el yordamıyla bulduğu rolon kokusuyla
hayata tutunmayı bilenleri.

Hislerime hüzün çöktüğü zaman
Anlarım!

Dağ başına çökmüş dumanı anımsatanların
Benim için yanan bir bu var tesellisini.

İçiyorum ama benim kalbim temiz.
Sözüyle hayata tutunan nefesleri.

Şakaklarını zonklatırcasına,
Öz beynini burnundan kusarcasına,
Doğan günün fikir sancısını yaşayanları.

İki el bir baş içindir!
Hadi davran ne duruyorsun, leş mi kesildin?
Feryadını duyan ve duyuranları.

Ve

Duyarım çektiği hasretten prangalar eskiten şairi.

Haberin var mı taş duvar?
Demir kapı, kör pencere,
Yastığım, ranzam, zincirim,
Uğruna ölümlere gidip geldiğim,
Zulamdaki mahzun resim,
Haberin var mı?
Görüşmecim yeşil soğan göndermiş,
Karanfil kokuyor cigaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin…

Hislerime hüzün çöktüğü zaman
Anlarım!

Her ömür gençliğinden vurulur sözüyle
Yıllardır biriken hasreti Ararat’ı aşan,
Dostun, son mektubundaki:
Benim için bir gece yıldızlara selâm söyleyin.
Benim yapamadığımı  bari siz yapın! Sözlerini.
Elemi gider,  lezzeti kalır denilen günleri.

Hislerime hüzün çöktüğü zaman
Anlarım!

Bir fincan çaydaki sırlı sözleri,
Zindana düşünce!

Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan!
Dakika düşelim, senelik paydan!
Zindanda dakika farksızdır aydan.
Karıştır çayını zaman erisin;
Köpük köpük, duman duman erisin!

Hislerime hüzün çöktüğü zaman
Anlarım!

Zindanların kimsesizliğini kimliksizliğini.
Güneşin bile girmeye cesaret edemediği,
Yasaklı gökyüzünün, yıldızsız gecelerini.

Servet Erdil

One thought on “Zindanda Yıldızsız Geceler / Servet Erdil

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *