Martılar ötüşürken
Kendimi buldum düşümde,
Boğaziçi’nde,
Bir sâhil çayhânesinde…
Çay, simit, martı,
Ve ben,
Yârin sînesinde…
Yıllar evvele gittim,
Hayâlimde…
Emirgan Korusu’na
Lâlelerle söyleşmeye…
Yeşilin binbir tonu
Raksederken erguvanla,
Rumeli Hisarı’nda
Leylak kokularıyla…
Anam, babam, tatlı rüzgâr
Ve ben
Yâseminlerle…
Yuşâ ararken sırrını
Musâ’nın Çamlıca’da
Yahyâ Efendi mahcûb,
Âşıktır Üsküdar’a…
Bir vapur “Hey !” der
Dinler Kızkulesi
Ve yorgun Kuleli
Özler maziyi
Seni özlediğim gibi,
Eyyûb, Haliç, Surlar
Ve ben
Yedi Tepe elele…
Âh ki, ne gelir elden ?
Sürgünde,
Gurbetteyim…
Özledim,
Özledim seni İstanbul,
Martıların seslerinde…
Kader ne fısıldar
Ey kadîm şehir, söyle !
Sessiz bir koyda,
Yapayanlız bilgeliğinle…
Üzülme sen sevgili !
Topkapı’da ağlayanlarla,
Beyoğlu, Çınaraltı’yla…
Bekle beni Sultân Ahmet
Mahzûn Ayasofya !
Bir gün döneceğim !
Gözyaşlarıyla…
Ezân, aşarken çağları
Martıların çığlıklarıyla,
Şenlenirken Ortaköy Camiî
Boğazın dalgalarıyla…
Geleceğim
Cân, cânân, yâren
Ve içime sığmayan ben !
Hakk’a adanmış,
Sevdâ türküleriyle…
Mansur Turgut