Kaçarsın Bazen / Gökhan Bozkuş

Kaçarsın Bazen

Hareket etmeden…
Ayakların öylece sabit.
Ellerin masada buz gibi.
Parmakların birbirine geçmiş şekilde kaçarsın.
Çıkarsın zamanın dışına ve soluk soluğa, atarsın adımlarını bir ileriye bir geriye. Sürgün bir kalem olan Mascha Kaleko fısıldar kulağına Almanca bir şiir
ve dönersin kağıdın yanına.
Elinde kalem

kannst Du wohl nie entrinnen
nach drinnen, wenn Du draussen bist,
nach draussen, bist Du drinnen!

Tekrar eder ilk satır gelir üzerine üzerine

kannst Du wohl nie entrinnen
kannst Du wohl nie entrinnen
kannst Du wohl nie entrinnen

Asla kaçamazsın der Mascha. İçeridesindir dışarıdayken ve dışarıdasındır içerideyken.

Asla , asla kaçamazsın. Öyle der Kaleko. O şiirlerinde yağmurlu günlerin suskunluğu içinde,  masasında renkli haritaların üzerinde çiziklerle bekleyedursun da…

Sen yine de içindeki atın yelesinden tuta tuta

Kaçarsın bazen.

Kitaplara, sayfalara, satırlara , hecelere…
Kaçarsın şiirlere, ezgilere, türkülere doludizgin…
Yaşamadığını konuşanlardan sıcak gelir yaşamadan konuşan roman karakterleri sana.
Hissetmediği derdin destanına dellallık yapan şaşkınlardan, daha sevimli gelir herkesin deli bildiği hikaye karakterleri. Özneler ok olur üzerine gelir.
Ve her fiil demir yüklü birer vagon ve her ‘ama’ balçıktan yapılmış ray…
Aynalarla yüzleşir gözlerine bakarsın ve Necip Fazıl seslenir sana ve her zamanki gibi ‘ben,ben,ben,ben’ yağmurları yağmaz üzerine.
Ben’ini yatırır masaya…

İnsandan kaçmak kolay; kendimden kaçabilsem” der sana.

Kaçarsın bazen

Ve Kürtçe bir şarkı tutar yakanı.

Tu ne royî, tu ne şevî
Kê got te çi, tu direvî

Ne gündüzsün sen ne de gece
Söyle kim sana ne dedi de kaçarsın

Oysa senin derdin söyleyenlerden çok susanlardı. Suskunluğu ölüm gibi içine en sessiz bir şekilde kusanlardı. Mana sınırlarında bir hayalet gibi dururken her gün bir canı darağacında asanlardı.

Kaçarsın bazen

Ve anlamazlar bu gidişini çoğu zaman insanlar. Erzurumlu Emrah gibi bazıları da

Ne gamdan kaçarsın divane gönül
Kâşane bizimdir mihmân bizimdir” derler.

Oysa kâşaneye de mihmâna da aşinadir gönlün . Ve Mısrî çeşmesinden taze taze kanmıştır yüreğin. O dil olur konuşur senin yerine

Cânâne görünür bana cânâ neye baksam

Kâşâne görünür heme vîrâneye baksam

konuşur,  konuşur ama vîrâneler dagidar eder de seni
o cam ev, bin parça olur batar ellerine ellerine
ve dolar ağzına da kaçarsın bazen.

Ve sonra Oğuz Atay gibi “Cam kırıkları gibidir bazen kelimeler; ağzına dolar insanın. Sussan acıtır, konuşsan kanatır” der ve kalırsın öylece…

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *