Bir sabah evimizin önündeki derenin kenarına oturmuş suyun içindeki siyah taşlarla oynuyordum. Haziran da olsa Temmuz da olsa soğuk olurdu o dere. Kaynağı eriyen karlar olan suyumuz hem berrak hem de soğuk olurdu. Rengarenk çiçeklerin içine oturur buz gibi akan suyun içine ellerimi koyar ve taşlarla oynardım. Ankara’ya taşınacağımız seneydi. 1989 baharı. Memleketimdeki son baharım. Kırmızı kamyonun kasasına binip göç etmeden evvel geçirdiğimiz son bahar ve ben suyun kenarına oturmuş nane kokusunu içime çekerek taşlar ile oynuyordum. Birkaç metre geride ise büyükce bir taşın üzerine oturmuş yün eğiren ninemi dinliyordum. Mırıldanıyordu yine bir şeyler. Kah gözleri akan suda , kah gözleri harmanda , kah kızarmış bir gözü andıran Kızılyar’da. Mırıldanıyordu ninem gözleri buğu buğu. Babam birkaç aydır yoktu. Yapılacak evimizle ilgileniyordu Ankara’da. Hepimiz biliyorduk o baharın son bahar olduğunu köyümüzde. Hepimiz biliyorduk eriyen karın son kar olduğunu. 7 yaşında olan ben bile kuzulara bambaşka sarılırken ninemin içinde mevcelenen dalgalar kimbilir nasıldı. Onun bir yitiği vardı bu sularda. Genç bir kız olarak geldiği evin önünde saçlarını yola yola peşine düştüğü minicik oğlunu sel sularının arasında kaybetmişti. Günlerce ağlamış. Yüzünü tırnakları ile çizmiş , kanatmış bir deli gibi geceleri suya beddualar etmişti. O ki gençliğini verdiği yiğidini , evinin direğini bu hadiseden hemen sonra ahirete uğurlamış ; iki kız iki oğulla baş başa kalmıştı. Suyun kenarında oturmuş taşlarla oynayan bana, o akan su ;başka şeyler, nineme başka şeyler fısıldıyordu.
Kolay değildir gitmek. Kolay değildir bırakmak. Kolay değildir sevgili dost. Alnına gitmek alnına terk etmek yazılmışsa insanın hiçkimse tutamaz. Bunu da bilirim. Ama bir şey var ki hiçbir zaman tam olarak gidemez insan. Hele emekleri varsa geride. Hele gözyaşları hele beyin sancıları, hele uykusuz geceleri, hele hayalleri, hele umutları… Gidemez kalır öylece. Hep sorardım Yaşar Kemal nereden buluyor bu kadar öyküyü . Ne zaman ki hayat hikayesini okudum, ninesini sırtında doğudan Adana’ya kadar taşıyan bir babanın oğlu olduğunu, yüzündeki yaranın vefasızlığına şahit oldum. O zaman anladım ki az bile yazmış Yaşar Kemal. Zira anılar bir karadelik misali çeker sizi kendine. Varsa kelimeleriniz hikaye olur roman olur dökülür kağıda.
O en son bahar , evimizin önündeki suyun kenarında oturan ben ; biraz daha kulak versem ninemin ağıdına, emin olun bir roman doğuverir aslında…
