Oskar Neredesin? / Gülçin Beyza Yalçın

-Oskaar kuzuum! Neredesin babaamm?

-Hadi gel kuzum, çık ortaya.

-Babaam Oskar’ım.

-Aman abiler dikkat edin Oskar gene kayıp.

-Abi biraz önce yere basarken cıvfkt… diye bi ses çıktıydı. O olmasın sakın.

-Yapma hocam Hakkı beyin yüreğine indireceksin.

-Aman arkadaşlar bastığınız oturduğunuz yerlere dikkat edin. Herkes bi sağına soluna baksın.

Tüm koğuş seferber oldu ve sonunda Oskar bulundu. Keratanın bu ilk vukuatı da değil. Her kayboluşunda Hakkı beyin ömründen ömür gidiyor. Nihayet bulunan Oskar’ı parmağının üzerine yerleştiren Hakkı bey diğer parmağı ile okşayarak yuvasına yerleştirince koğuş rahat bir nefes aldı.

***

Oskar koğuşun 29. sakini. Ayaz bir kış sabahı meyve sebze kasalarının içinde koğuşa teşrif edince hayret ve şefkat duyguları harekete geçen koğuşun başına toplandığı 12 santim civarında boyu ile minik sevimli bir kertenkele.

Hareketsiz yeşil bedeni ile ölü görüntüsü veren Oskar bahçede güneşin altında ısınıp canlılık emareleri gösterince bir heyecan dalgası oluşturdu. Koca koca adamlar sardı etrafını.

-Amaan abi canlı buu!

-Bak bak kıpırdadı!

-Bir şeyle yedirsek. Neyle beslenir ki bu?

-Sinek böcek filan yer herhalde hocam.

-Yeşillik de yiyebilir. Marul salatalık getirelim. Yer belki.

-İsim koyalım buna hocam.

-Kertenkeleye ne ismi konulur ki hocam? Köpek olsa Karabaş deriz, İnek olsa Sarıkız koyarız. Buna ne isim koyulur ki?

-Oskar olsun hocam. Bizim çocuklarla sinemada seyrettiydik. Bu onun gibi çöl kertenkelesi değil ama kertenkele nihayetinde.

-Tam isabet Hakkı hocam. İsmini sen verdin ömrünü Cenab-ı Mevla versin. Biz de Dedem Korkut gibi boy boylayalım soy soylayalım. Üçüncü evladın hayırlı uğurlu olsuun…

Evet Oskar, öğretmen Hakkı beyin üçüncü evladı oldu artık. Bu munis beyefendi Oskar’ı öyle sahiplendi ki yanından ayırmaz oldu. İlk birkaç gün bahçede gözetim altında tuttular. Oskar getirilen yeşilliklere itibar etmez göründü lakin yalnız kaldığı zamanlarda ucundan kıyısından yediği anlaşıldı.

Kış güneşi bile olsa azıcık ısıtan güneş Oskar’a can getirdi. Ufak ufak avluda dolaşmaya başladı. Sonra işi ilerletti duvara tırmanmayı alışkanlık edindi. Kuyruğunu oynata oynata duvarda pıtı pıtı yukarı doğru ilerledikçe koğuş tempo tutuyordu.

-Hadi Oskar hadi oğlum!

-Oskar sana güveniyoruz, bugün başaracaksın!

Tezahüratlar eşliğinde duvara tırmanan Oskar birkaç metre sonra pat diye gerisin geri düşünce yardımına yeniden koştu Hakkı bey. Koğuştan iki sandalyeyi duvarın dibine getirerek aralarına battaniye gerdi. Artık Oskar yere değil battaniyenin üstüne düşüyordu.

Ama Oskar da bunca ihtimamın hakkını verdi ve gün gün daha yükseklere tırmanmayı başardı. Üç metre. Dört buçuk metre, beş metre derken altı metrelik duvarın üstünde ki tellere kadar tırmanmayı başardı.

İşte artık duvarı aşıp özgürlüğe koşacak diye heyecana kapılmışlardı ki Oskar’ı bekleyen büyük tehlikeyi fark ettiler son anda. Kargalar… Duvarın üzerinde uçuşan kargalar pike yapmaya başlayınca yürekleri ağızlarına geldi.

-Boş ver hocam onlar da can. Onlar da rızıklarının peşinde, diye teselli etmeye kalkanları Hakkı bey nemli gözlerle karşılayınca yufka yürekler yeniden titredi. Ve Oskar son kez duvardan düşünce derin bir nefes alan Hakkı bey Oskar’ı koğuşta himayesine aldı.

Kendisine koğuşta yer ayrılan Oskar kalorifer peteklerinden birinin üstünde koğuştakilere arkadaşlık etmeye başladı. Başladı da en büyük sıkıntı Oskar’ın sık sık gezintiye çıkıp kaybolması. O kaybolunca millet başı önde dikkatli adımlarla yürüyerek Oskar’ı aramaya çıkıyor. En son olmayacak bir yerde bulununca da derin bir nefes alıyorlar.

Hakkı bey baktı böyle olmayacak ona bir yuva yaptı. Plastik soda şişelerinden birine ateşte kızdırdığı iğne ile delikler açtı. İçine birkaç damla su damlatıp her gün taze yeşillik koyarak Oskar’ı soda şişesinden evinin içinde muhafaza etmeye başladı. Havalandırma saatlerinde artık Oskar da diğer mahkumlar gibi bahçeye çıkıp volta atıyor.

Oskar sadece koğuştakilerin değil koğuştaki ailelerin de gündemi olmaya başladı artık. Her görüşte Oskar hakkında babalarından malumat alıyorlar. Hakkı bey, Oskarın koğuşa geldikten sonra iki santim daha büyüdüğü iddiasında ısrarlı lakin diğerleri bu konuda onun kadar emin değiller.

-Yok, hocam bak boyu aynı. Sana evladın kuzgun görünüyor.

-Olur, mu hocam ilk geldiğinde ancak baş parmağımın üstüne kadar uzanıyordu kuyruğunun boyu. Bak şimdi parmağımı aşıyor.

Oskar’ı aramalarda infaz koruma memurlarından saklayabilmek de ayrı bir dert. Yakalansa nereyi boylayacak Allah bilir.

-E be evladım, hadi dışarıda polisler vaar, hakimler vaar, savcılar vaar bizi buraya zorla getirdiler de senin ne zorun vardı evladım buraya gelecek?

-He Oskar sen bize arkadaşlık etmek için mi geldin? Seni nereye saklayayım ben şimdi.

Hakkı beyin Oskar’la konuşurken sesindeki şefkate karşılık Oskar’ın umursamaz duruşu, tam bir haylaz ergen evlat tavrı ama naparsın. Evlat işte atsan atılmaaz, satsan satılmaz.

En nihayetinde geçmek bilmeyen günler tükendi ve Hakkı beyin yatarı bitti. Tahliye günü yaklaştı. Hakkı beyi ise evladının akıbeti endişesi sardı. Napsın şimdi bu Oskar’ı? Arkada bırakmaya gönlü el vermiyor. Ona kendisi gibi şefkatle bakacaklarını biliyor ama yine de işte… Yanında götürse yenge hanımın gördüğü anda çığlık çığlığa kanepenin üstüne fırlamayacağının garantisi yok. Bir de zaten gardiyanlardan saklayarak dışarı çıkarabilmek tam bir macera.

Ama Hakkı bey o macerayı göze aldı ve şimdi Oskar özgür.

Haydi git Oskar, başını göğe kaldır uzun uzun seyret gökyüzünü. Çimenlerin arasında bunca günlük esaretin acısını çıkar. Gönlünce toprakların üstünde koştur. İştahla ne bulursan ye. Ama kargalara dikkat et Oskar, hem de çok dikkat et.

Ha bir de Oskar, geride kalan mahpusları da unutma olur mu?

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *